Featured Post
Yeşil Kart Bir Çözüm müdür?
YEŞİL KART BİR ÇÖZÜM MÜDÜR? Üniversite’de iken daha çok okey, tavla oynamak için öğrencilerin gittiği bir kahvehane vardı. Orada bir ark...
Monday, October 16, 2017
Selim ve Bedri Karşı Karşıya
“Mutluluk basit insanlar içindir.” Sonsuz Okyanus, BB
“Kramer, Kramer’e Karşı” filmini bilenler hatırlar. 5 Oscar ödüllü, 1979 yapımı bu şahane filmde bir anne ve bir babanın, ayrılmalarının akabinde çocuklarına en yakın ilgi, sevgi ve şefkati verebilme konusunda birbileri ile yarışmalarına seyirci oluyoruz. Yarışı her kim kazanırsa çocuğun velayeti onda kalacak çünkü. Avery Corman'ın romanından uyarlanan bu film gerçek bir kült kategorisine girmiştir. İşte Bedri Baykam ve Selim Targan karşılaştırması da böyle birşey. Eğer her ikisini de karşı karşıya getirme imkanımız olsaydı, birbirlerini daha iyi tanımaya ve kitaptan fırlayıp gerçek benliklerini bulmaya çalışırlardı. Selim ve Bedri bir madalyonun iki yüzü gibi ve her konuda birbirleri ile yarışıyorlar.
Benim bu yazımı derinden anlayabilmeniz için şu trilogy’yi okumanız lazım: Harika Çocuk, Sonsuz Okyanus ve Kemik. Bu üç kitabın da yazarı Bedri Baykam, zaten ilk ikisi otobiyografi ve de dünyanın en içten yazılmış, en detaylı otobiyografisi bu iki kitap. Öyle ki sizi eski Türkiye’ye, Paris’e, San Francisco’ya, New York’a, Adana’ya, İstanbul’a, Ankara’ya, Bodrum’a alıp götürüyor. Bir insanın iç dünyası ile dış dünyası arasındaki bütün çarpışmalara seyirci oluyor, o insanla birlikte bindiği kayıkta okyanusun dalgaları arasında bir sağa, bir sola savruluyor, sonra sıcak bir anne kucağında şefkat buluyor, sonra gene karlı bir kış günü, bolca yağan tipinin altında o şehirden öbürüne, bir ilişkiden diğerine, bir hayat mücadelesinden öbürüne savrulup duruyorsunuz. Tam dinlendim oh tamam şimdi işler yoluna girdi derken bu sefer sizi ummadığınız bir haber, bir terk, bir aldatma, bir ihanet, bir politik olay sarsıyor. İki kitaptan oluşan bu otobiyografi aynı zamanda bir ülkenin sanata bakış açısı ile sanatçının o ülkeye bakış açısını bir araya getirmesi nedeniyle çok önemli. Bu otobiyografi bir başarı öyküsü değil. Bir serüven. Eğer kendinizi o serüvene kaptırıp giderseniz tekrar bulunduğunuz zamana geri dönmeniz biraz zaman alacak şimdiden söyleyeyim. Şu anda çoğunlukla ne o insanlar, ne o mekanlar, ne de o olaylar var ama her iki kitap da sizi bambaşka bir dünyaya misafir ediyor. Hatta o dünyadan hiç çıkmak istemiyorsunuz.
Selim Targan da Kemik romanının kahramanı. Kemik romanı da sizi gelecekteki bir Türkiye’ye, Bedrivarı serüvenlerle ışınlıyor. Bir anda kendinizi Jetgiller çizgi filmindeki gibi (en sevdiğim çizgi filmdir) ultra teknolojik bir Türkiye’de buluyorsunuz ama tüm bu ileri teknolojiye rağmen insan ilişkileri hep aynı; hırs, intikam, aşk acısı, ihanet, evlilik, çocuk sahibi olma arzusu, akrabalık ilişkileri vb. Selim Targan sanki Bedri Baykam’ın içinden fırlamış. Bedri Baykam, Selim Targan’ı doğurmuş yani. Ya da ikiz kardeş olarak doğmuşlar, tek yumurta ikizleri, öyle birşey işte. Zaten Sonsuz Okyanus ve Kemik çok içiçe, çok fazla benzerlikler ve birbirinden etkilenmeler var. Hani sanki Kemik bir film yıldızı olsa Sonsuz Okyanus da figüranlık yapardı, ya da tam tersi.
Romanları okurken roman kahramanlarının fiziksel özellikleri hakkında çok da detay verilmez, yazar bizim hayal gücümüze bırakır biraz da. Belki yazar da bilmez neye benzediklerini sonuçta bu bir resimli roman değil ki, bir roman. Ben Selim’i hep kumral ve uzun boylu hayal ettim hani biraz Kıvanç Tatlıtuğ havasında yakışıklı bir adam aynı zamanda da son derece zampara, kadın düşkünü ve de olabildiğince kalpsiz. Evet kalpsiz. Hatta acımasız. Çünkü birlikte olduğu kadınların gözyaşları onu hiç mi hiç etkilemediği gibi, sanki kadınlara acı çektirmekten hoşlanıyor gibi de bir havası var.
Bedri Baykam hem sulugözlü, hem romantik, hem hisli, hem de sürekli aşık olan bir adam. Hatta iç içe aşklar yaşama kapasitesi var, yani birine aşıkken bir diğerine de (sevgili rahmetli anneannem Lütfiye Aydınlar’ın tabiriyle) bulaşık olabiliyor. Aynı anda bu kadar kıza aşık olmak (dikkatinizi çekerim aşık olmak) öyle her babayiğidin harcı değil. Aynı zaman dilimi içinde birkaç kızdan hoşlanıp birlikte olabilirsiniz ama aşık olmak cidden çok komplike bir ruhsal yapıyı ve birikimi (ve de beline güvenmeyi) gerektirir işte o da Bedri’de var.
Selim ve Bedri’nin ortak yanlarını ve farklılaştıkları noktaları sıralayayım öncelikle; Mesela Selim daha bağımsız. Ailesi yok (anne ve babasını kaybetmiş) ve bir aile kavramı da yok ama Bedri ailesine çok düşkün ve hep bir aile kurma özlemi içinde; özellikle bir çocuğunun olmasını çok istiyor; buna karşılık Selim bu düşüncelerden nefret ediyor. Selim geleceği fazla düşünmüyor sadece anını yaşıyor. Bedri hem geçmişi, hem de geleceği çok fazla düşünüyor.
İkisi de kadınlara çok düşkün ama Bedri’nin romantik ve melankolik bir yanı da var, ayrıca kadınlara saplantı derecesinde bağlanabiliyor, Selim’de ise bu duygular yok denecek kadar az. Bağlanmaktan da son derece korkan ve kaçan biri. Selim daha modern belki de, Bedri’de hala bir Adanalı klasik Türk erkeği izleri var. Ayrıca Bedri’nin “Ben her haltı yerim, fiziksel olarak zaten sadece bir kadına bağlı olamam ama sen bir erkekle bir kahve dahi içemezsin” sözlerinden de aslında ne kadar klasik bir Türk erkeğini içinde barındırdığını görebiliyoruz ama bunu sadece sevdiği ve bağlandığı kadınlara söylüyor, her birlikte olduğu kadına değil, çünkü bir de Bedri’nin günlük çekirdek niyetine birlikte olduğu kadınlar var ki onlardan Allahtan bahsetmiyor kitabında yoksa kadın trafiğinden kafayı yememek mümkün değil çünkü bir noktadan sonra artık takip edemiyorsunuz. Şöyle örnek vereyim: Aşık olduğu kadın ziyarete gelecek diye sevincinden, bir başka sevdiği ve hoşlandığı kadınla birlikte olabiliyor (kitabı okurken birçok kereler çüş demeye hazır olun.)
Her ikisinin de hayran olduğu bir kadın var hayatlarında. Ve bu kadınlar güçlü ve kariyer sahibi, sadece kariyer sahibi olmayıp kendi alanlarında isim yapmış kadınlar. Güçlü, zeki ve başarılı. Selim’in hayran olduğu ve taptığı hatta aslında gizlice farkında olmadan bağlandığı kadın Naciye Yurdum, örnek bir bilim kadını ve örnek bir insan. Bedri’nin hayran olduğu ve vazgeçemediği kadın Helena Anliot, zeki ve başarılı bir sporcu. Ama gene söylüyorum, bir kadına hayran olmaları da onları diğer kadınlarla birlikte olmaktan alıkoyamaz! Öyle bir kalp var ki onlarda, kareli defter gibi bölümlere ayrılmış, her bir bölmede bir kadın, ayrıca her bir bölme de kendi içinde iç bölmelere ayrılmış, oralarda da birer kadın. Matrix gibi ilişkileri büyük ustalıkla idare ediyorlar hem de her bir kadına gerekli ilgi ve sevgiyi de göstererek. O nedenle bu romanları okuyan kadınlar asla “Tuuuuh lanet olsun senin erkekliğine pis adam” diyemiyor. Öylece şaşkın bir şekilde bakakalıyor. Hatta belki de vay be dünyada ne şanslı kadınlar varmış bile diyorlardır kimbilir. Ben ne mi dedim? O da bana sır kalsın. Ben otobiyografi yazmamaya karar vermiş bir insanım sonuçta. Yazsam profesyonel yaşantımı, arada özel hayatıma dokundurmalarla yazarım o kadar. Bedri Baykam gibi bu kadar açık seçik ve içten bir şekilde otobiyografi yazmak için önce delirmeniz sonra da tekrar delirmeniz sonra deliliğin zirvesinde iken tekrar delirmeniz lazım. İçiçe delirmeler yaşamadan akıllı ve sağlam kafa ile yazarsanız mazallah sizi köşe başında dilenirken bulabiliriz aklınızı kaybetmiş bir şekilde. Hatta henüz biraz olsun delirmemiş bir insansanız bence hiç okumayın bile bu kitapları eğer beyninizin hücrelerinin zedelenmesini istemiyorsanız. Siz böyle mutlu, mesut, akıllı bir insan olarak hayatınıza devam edin. Bozmayın dengeyi. Ürkütmeyin beyninizdeki vakvakları (bu üç kitaptan sonra kısa süreli, senkronize halde üst üste delirmeler yaşadığımı itiraf ediyorum. Libidonuz da tavan yapabilir, afrodizyak yerine bu üç kitabi okuyun.)
İkisi de gününü gün ederken, zaman kavramının anlam ve önemini çok iyi kavramışken, Bedri’nin bu konuda daha bilinçli olduğunu görüyoruz. Çünkü arşivcilik merakı ile Bedri yaşadığı her anı tarihe kayıt etmeyi unutmuyor. İlerde bu bilgileri kullanacağının farkında olarak. Ayrıca geleceği de planlıyor. Selim bu konuda daha dağınık olmasına rağmen, rüyalarını kayıt altına aldığı için belki içten içe o da ilerde bu bilgileri kullanmayı düşünüyor. Sanki Selim tekonolojiye daha çok düşkün gibi bunda Selim’in daha ileriki bir zamanda olması hayal edilen bir Türkiye’de yaşamış olmasının da payı var tabiki. Bedri’de hem geçmiş hem de kitabın yazıldığı zamandaki Türkiye ve hatta dünyayı biraz olsun öğrenme şansımız var.
Sex ikisi için de bir fuel – benzin. Onsuz yaşamaları, hatta nefes almaları mümkün değil. Hangisinin daha düşkün olduğu konusunda bir karşılaştırma yapmıcam. Çünkü ikisi de bu konuda başabaş gidiyor ve ikisi de sekste sınır tanımıyor. Bu arada seks konusunda kendisini en açık fikirli ve yaratıcı kabul edenlerin bile beynini dumura uğratacak sahnelere hazır olun. Siz daha hiçbir şey bilmiyorsunuz.
Selim yanlızlıkların adamı ama Bedri her zaman etrafında arkadaşları, ailesi, akrabaları, hayranları vb olmasını çok seven biri. Bedri yalnız kaldığı zaman üretiyor. Üretmediği zamanlarda yalnız kalmıyor.
Selim hayatı akisina göre yaşayan biri, Bedri ise hayatı kontrol altında tutmayı seviyor.
İkisi de işlerini iyi yapmaya uğraşıyorlar. Ama sanki Bedri bu konuda bir ömür adamış gibi. Selim gene her zamanki soğukkanlılığı ile olaya yaklaşıyor. Şu anda elimden gelenin en iyisini yaparım, ilerisi beni o kadar da ilgilendirmez. Olayları akisina birkamayı seviyor. Çok fazla kontrol altına almaya çalışmıyor, aslında çok fazla kontrol edemeyeceğinin de bilincinde. İkisi de kendilerine en uygun meslekleri seçmişler. Ne az, ne fazla.
İkisi de aslında genç kadınlardan hoşlansalar da, olgun kadınların anlayışlı olması ikisini de cezbediyor. Çünkü ikisinin de başı kızlarla çok fazla belaya giriyor. Eee nerde çokluk, orda kakalık. Bu kadar kızlarla haşır neşir olunca illaki problemler çıkacak. İkisi de bunun farkında ama ikisi de yollarından dönmüyorlar.
İkisini de yaşlanmak çok korkutuyor ama Bedri bu konuda daha tedbirli önlemlerini almış gibi. Yaşlanınca ne yapacağını biliyor. Selim için yaşlanınca ne yapacağı gibi bir konu hiç gündeme bile gelmedi. Tabiki ikisi de genç ruhlar olarak ölene kadar genç kalacaklar ama fiziksel olarak yaşlanmanın da kaçınılmaz bir son olduğunun Bedri daha çok farkında. En azından çok ileriki yaşlarda. Bu arada ikisinin de ölüme yaklaşımı aynı: Her an, her yerde başımıza gelebilir, asla hazırlıklı olamazsın!
Bütün bu yorumlardan sonra sanki bana öyle geliyor ki Bedri aslında olmak istediği insanı yazmış Kemik romanında, belki de Selim, Bedri’nin iç dünyası, aslında varolmak istediği adam. Bedri, Selim’i doğurmuş ama neden böyle doğurmuş? Çünkü Selim, Bedri’den bağımsız olarak onun asi ve kabına sığmayan yönü. Sanırım Bedri’ye Bedri yetmemiş bir de Bedri’nin Selim versiyonunu yaratmış.
Böyle bir üçleme Türk edebiyat tarihinde bir daha zor yazılır. Eşi benzeri olmayan bu üç kitabı da mutlaka alıp okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Bu üç kitabın birleşiminden oluşan tek bir kitabı hem Türkçe, hem İngilizce olarak kitapçılarda görmeyi arzu etme dileklerimle birlikte burdan yazara selam olsun.
Siz siz olun, arada bir Selim gibi parlak gecelerde, gökyüzündeki yıldızlara bakıp hayal kurmayı; Bedri gibi beyaz peynirle çilek reçelini karıştırıp yemeği unutmayın.
Hayatın güzelliği detaylarda gizlidir.
Esra Öziskender
İnsan Kaynakları Uzmanı / Danışman / Gazeteci – Yazar / Şair
HRLink Consulting, Inc. / http://hrlinkconsulting.wixsite.com/hrlink
hrlink.consulting@gmail.com / https://www.facebook.com/HRLinkConsultingInc/
https://twitter.com/HRLinkConsultin
https://www.linkedin.com/in/hrlinkconsulting123
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment