Ayhan Işık, Taçsız Kral'ın Doğumgünü ve Hollywood
5 Mayıs, Türk sinemasının Taçsız Kralı Ayhan Işık’ın doğumgünüydü. Asıl adı Ayhan Işıyan’dı. Selanik’ten İzmir’e göç etmiş, Ermeni asıllı bir ailenin 6’ncı evladıydı. 5 Mayıs 1929’da İzmir’in Karataş semtindeki Mithat Paşa caddesinde bir evde doğdu. Küçük yaşta babasını kaybedince, ailece İstanbul’a taşındılar. Okudu, delikanlı oldu, Yeşilçam’a girdi. O artık Ayhan Işıyan değil Ayhan Işık’tı. Kısa sürede ünlendi. Türk Sineması’nın kralıydı. Her filminde başrolde bir jöndü…
Esra Öziskender'in haberi.
1979'da daha henüz 50 yaşındayken kaybettiğimiz Ayhan Işık, çok yönlü bir sanatçıydı: Sinema oyuncusu, yapımcı, yönetmen, senarist, ses sanatçısı ve ressamdı.
Karısı Gülşen Işık ve tek çocuğu olan kızı Serap Işık'tır.
Ben burada size uzun uzun hayatını anlatmicam. İnternetten merak ederseniz okursunuz. Ben size kendisiyle ilgili bazı anekdotları sunmak istiyorum bu Yeşilçam'ın kralının.
Ayhan Işık 1959 yılında Hollywood’a giderek şansını bir de orada denemek ister. Fakat buradaki filmlerde çalışamaz. Bunun nedeni sorulduğunda da: Benim gibi orada 5000 kişi sıra bekliyor. Ayrıca çok da marifetleri var. Zıplayıp havada iki takla atıyorlar. Hem de ana dilleri gibi İngilizce konuşuyorlar. Bize orada ekmek yok. diyerek açıklayan Işık, 60'ların başında Vedat Türkali'nin senaryosunu yazdığı Otobüs Yolcuları filmiyle Yeşilçam'a dönüş yapar.
Yeşilçam’da kendisi gibi onlarca Ermeni asıllı aktör vardı. Örneğin; Kenan Pars (Kirkor Cezveciyan), Danyel Topatan (Danyel Bayrıyan), Vahi Öz (Vahe Özinyan), Sami Hazinses (Samuel Agop Uluçyan) ve daha niceleri…
Ayhan Işık, en çok Nubar Terziyan’ı sevmişti. Terziyan, Yeşilçam’da Ermeni kimliğini gizlemeyen tek aktördü. Ona "amca" derdi. Nubar Terziyan da Ayhan Işık’a “oğlum”derdi.
Işık'ın kariyeri boyunca ilke edindiği çalışma prensipleri Yerli Film Sektörü içerisinde prodüktörlere karşı kazanılmış ilk önemli olgudur. Oyuncu hakları konusunda ilk adımı atanlardandır. Şöyle der:
1959'da Hollywood'a gittim, orada yaklaşık bir yıl boyunca bizim mesleğin ne tür kurallara bağlı olarak yürütüldüğünü gözlemledim. Dışarıda film oyuncularına emekleri karşılığında vadeli senetler vermek gibi tuhaf uygulamalar yoktur, çalışma ve dinlenme saatleri titizlikle kontrol altına alınmıştır. Sendika bütün çalışmaları denetler, piyasada hak ihlali yaratacak işlerin yapılmasına engel olur.
Ayhan Işık "Güzel Sanatlar Akademisi"nin grafik bölümünde resim eğitimi almıştı.
Henüz sinemaya geçmeden önce dönemin bazı çocuk dergileri ve Türkiye Yayınevi'nin çıkarttığı çeşitli yayınlar için çizdiği karikatürler ve çizgi romanlarla profesyonel olmuştu. ABD'ye yerleşip orada otomobil tasarımları çizmeyi de düşleyen Ayhan Işık'ın 1950'lerden itibaren resimlediği ve yazdığı bir takım aşk romanları Yeni İstanbul Gazetesi'nde çizgi roman tefrikaları halinde günlerce yayımlandı. Bu resimli romanlardan biri de 1966 yılında aynı gazete tarafından derlenip albüm haline getirilerek yayımlandı. "Aşka İnanmıyorum" adlı bu çizgi roman albümünün kapağında Ayhan Işık'ın bir fotoğrafı yer almaktadır. Bu fotoğrafın aşk romanının konusuyla bir ilgisi yoktu, ama yayınevinin artık ünlü bir sinema oyuncusu olan Ayhan Işık'ın ününden yararlanmak amacıyla bu fotoğrafı kullandığı açıktır.
(Foto: Kızı Serap'la)
Kendi ağzından Ayhan Işık:
ben ayhan ışık, şehir çocuğuyum. hem de büyük şehir çocuğu... 1929 yılının 5 mayıs'ında izmir'de, karataş'ta doğdum. yaşımı, altı yıl küçük gösteren nüfus kağıdı taşımadım. babam saraçtı. aiiemin en küçük çocuğuydum. üç kız, iki erkek kardeşim vardı. dört aylık bir bebekken istanbul'a göç etmişiz. zaten, izmir'e, annem ve babam selanik'ten gelmişler. yunan işgali üzerine, osmanlı ımparatorluğu'nun bu güzel şehrini terk edip 'muhacir' olmuşlar. istanbul'da saraçhanebaşı'ndaki babamın büyük saraç dükkanı hala gözümün önündedir.
altı yaşımdayken babasız kaldım, ilkokulu bomonti'deki 44. okul'da bitirdim. ortaokula başladığım günlerde babıali'ye geldim. çünkü okula gidebilmek için çalışmak zorundaydım. gazete ve dergilerde hikaye ve kapak resimleri çizmeye başlamıştım, ilk kazandığım parayı sanki dünmüş gibi hatırlarım: 14 lira. eve koşup anneme verdiğim bu 'müjde'yi hiç unutmam. yaz tatilinde paşabahçe şişe ve cam fabrikası'nda 'kırık şişe kontrolörlüğü' yaptım. haftada 25 lira alıyordum. vapurla gidip gelirken boş durmuyor, mecmuaların ısmarladıkları ve 'illüstrasyon' denilen renkli resimleri çiziyordum. şirket-i hayriye'nin 63 numaralı 'sütlüce' vapuru sanki benim resim atölyem olmuştu.
günün birinde fabrikada işim bitti. kendime yeni bir iş aradım, istanbul darphanesi'nde ressamlığa başladım. daha sonra bir inşaat müteahhidinin yanında katiplik... istanbul güzel sanatlar akademisi'ne devam ederken, yazı işleri müdürlüğünü sezai solelli'nin yaptığı 'yıldız' mecmuasına ressam olarak girmiştim. yıldız, o zamanın tek sinema dergisiydi. 1951'de açılan 'kapak yıldızı yarışması'na, solelli'nin teşvikiyle katıldım ve birinciliği kazandım.
o günden bugüne kadar geçen 16 yılın hikâyesini, sayısı milyonları geçen yerli film seyircileri çok iyi biliyorlar. onun için sinemada geçen 16 yılımı anlatmaktansa, hakkımda çıkarılan bazı söylentilere, kendi kalemimle cevap vermek isterim.
ben, bir gazinoya gidince etrafımdaki kadınlı masalara içki veya meyve gönderen, hacıağa zihniyetli, halk temsilcisi rolü oynayan, sözde artistlerden değilim. 'çarıklı erkanıharp' olmayı bir nevi riyakarlık sayarım. olduğum gibi görünürüm ve göründüğüm gibi olurum. ekmeğimi alın terimle kazandığım, halk adamı, alçak gönüllü olduğum gibi, milyonların sevdiği ve her hareketini örnek aldığı bir sinema yıldızı olduğumu da unutmam. ben sinema yıldızlığının gerektirdiği hareketleri yaptığım için bazıları beni gururlu, kendini beğenmiş sanır, insanları seven, alçak gönüllü bir artist olarak tanınmak için sahte gösteriler yapmayı çirkin buluyorum.
eli sıkı olmaya gelince... barlarda, meyhanelerde zil zurna sarhoş olup tefeciye kırdırdığı bonoların parasıyla etrafa caka olsun diye ziyafet çekmek mi cömertliktir? yoksa, iki gün sonra ne olacağını bilmediği ve kira evlerinde oturduğu halde 'parti' verenler mi cömerttir? ben hesabını bileri insanım. evimi, eşimi, evladımı gören benim hasis olmadığımı hemen anlar. hiç, hasis bir adam 180.000 liralık araba alır mı?
evine düşkün olmayı kılıbıklık olarak değerlendirmek ise çok yanlış bir şeydir. güle-oynaya evlendikleri halde birkaç ayda boşananlar ve karısını evden mahkeme kapılarına sürükleyenler, iğfal davalarına adı karışanlar mı iyi erkek sayılır? ben mutluluğu evimde buluyorsam hata mı ediyorum?
sık sık kendilerine 'halk çocuğu' diyenlere ise gülüyorum. onlar halk çocuğu da biz zadegan sınıfının çocuğu muyuz? halk çocukları, her şeyden önce, gerçekten namuslu kızlarla evlenirler. yalan söylemezler, kimseyi aldatmazlar. dejenere bir hayat yerine insanlığa faydalı olmayı düşünürler. 'kral' sıfatını bana halk verdi. kendi kendime 'ben kralım' demedim. şöhretten, servetten başım dönmedi; ahlakım, karakterim değişmedi. bugünün gençleri, şöhretli kimseleri kendilerine örnek alıyor. ben de, meşhur insanların taşıdıkları büyük sorumluluğu bilerek yaşıyorum. seyircilerime olan borcumu ödemek ve torunlarıma iyi bir nam bırakmak istiyorum. eğer bunları yaptımsa kendimi bahtiyar sayacağım...
13 Haziran 1979 sabaha karşı Selimpaşa, Kıyıkent'teki yazlık evinde şiddetli baş ağrısı ve kusma ile uyanan, doktor kayınbiraderinin de yazlığa uğraması ve durumunun iyi olmadığını fark etmesi ile yatırıldığı klinikte anevrizma rüptürü sonucu beyin kanaması tanısı koyulan Işık, kurtarılamaz ve üç günlük koma sürecinin sonunda 16 Haziran 1979'da yaşama veda eder. Mezarı Zincirlikuyu Mezarlığı'ndadır.
Bugün yaşasaydı 91 yaşında olacaktı. Nur içinde uyu Ayhan Işık.
(Kaynak: Vikipedi, Ermeni Haber Ajansı, Ekşi Sözlük)
Haberin linki:
https://www.abdpost.com/ayhan-isik-tacsiz-kral-in-dogumgunu-ve-hollywood/33245/
No comments:
Post a Comment