Ayşe Alagöz: ABD'de Kadınların Özgürlüğü...
Kendisini bir kent sever, gezgin ve planlı bir maceraperest olarak gören Ayşe Alagöz, basın dünyasında; metin ve köşe yazarı, dergi editörü, radyo ve televizyon sunucu ve programcısı olarak çalıştı. Sanat ve sosyal sorumluluk projelerini bir arada yürüten yazarın üç oyunu sahnelendi. Global dünyadaki aşk-meşk ilişkilerinden yola çıkılarak mizahi bir dille yazılan Erkek Atlası adlı kitabını, Mor Salkım Şiddet Hattı’na bağışladı. İnsanları, toplumları ve hatta dünyayı bir kitap gibi okumak hedefi.
Esra Öziskender'in röportajı. @esraoziskender, @hrlinkconsulting, oziskender.esra@gmail.com
Ayşe, bir röportajında "en çok kadınların özgürlüklerini kıskandım Amerika'da" diyorsun ama Amerika’da da bu özgürlüğü eleştiren çok Amerikalı var. Değer yargılarının yok olduğu, aile kavramının bitmek üzere olduğundan şikayet ediyorlar. Mesela sen örnek olarak üç ayrı adamdan çocuk yapıp, üçü ile de evlenmeyen asistanını göstermişsin. Evet bu bir özgürlük ama aynı zamanda aile kavramının da yok olmasının bir göstergesi olabiliyor bazıları için çünkü çocuklar anne ve baba bir arada büyümüyor. Bu denge nasıl kurulur? Hem özgürlük hem aile kavramı nasıl bir arada gider veya gitmez mi? Nedir düşüncelerin?
İnkar edemem, başlangıçta asistanımı çok yadırgadım ama sonradan sanırım evrildim. Seneler içinde çok kültür ile çok dilli, çok renkli yaşamak beni farklı bakış açılarına götürdü. Dünyadaki tüm ilişkiler evrensel duygularla başlıyor ama toplumsal faktörlerle şekilleniyor. Örneğin; Türkiye'de ilişkiyi sağlıklı yürütebilmek için aile onayı şart ama Amerikan toplumundaki ilişki dinamikleri apayrı.
Gözlemlediğim bir şeyi paylaşmak isterim; Amerika’da babasız büyüyen çocuklar çok fazla. Bence bu büyük bir problem. Özgürlük demek sorumsuz olmak değil ama sanırım dengeyi bulmak çağımız insanı için zor. Aile kavramı yok oldukça, olan gelen nesillere olacak. Mutlu sona evlilik diye bakılır ya; biz Türk filmleri ile büyüdük. Aslında mutlu son bir evlilik değil. Evlilik bir başlangıç. Ve bence aşk, evliliği yürütebilen en son şey!
Dünyada ne kadar insan varsa o kadar mutluluk tanımı vardır herhalde. Tüm kültürlerde kişinin mutluluğa giden yoldaki "olmaz ise olmaz"ı kendi ile barışık ve mutlu olması bence. Sen mutlu değilsen, karşındakini nasıl edersin? Ayrıca sonsuz aşka dayanan kalp yok derler. Her aşkın son kullanma tarihi olan bir yüzyılda yaşıyoruz. Çağ nevrotik ise aşkın suçu ne?
New York'a alışan başka eyalette yaşayamaz derler? Sende durum nasıl?
Amerika'da ilk Oregon'a geldim. Rotary tarafından düzenlenen exchange programına katıldım. Amerikalı medya mensupları Türkiye'ye, bizler de Amerika'ya geldik. Yani ilk durak Portland benim için. Sonra birçok şehrini görsem de sadece New York'da yaşadım. İlk başta çok kavga ettik ama şimdi iyi anlaşıyoruz… :) Bursa ana rahmi benim için, New York ise oyun arkadaşım.
Amerika macerası nasıl başladı, şu anda nasıl devam ediyor?
Kimimiz okumak, kimimiz evlenmek için, kimimiz çalışmak ya da bir şeylerden kaçıp yeni bir düzen kurmak için ülke değiştirdik. Aslında hikâyeler de tam burada başlıyor. Özellikle ilk zamanlar yeni bir kültür ve yeni bir dille yeni bir kimlik inşa etmek süreci zor. Başka bir ülkede yaşamayı çok isteseniz bile olumsuz duygulara da hazırlıklı olmalısınız. Boşuna dememişler gurbet diye. Ben de evlilik nedeniyle gelenlerdenim ve ilk zamanlar Amerikalı eşime İngilizce hazır cevap olucam diye mutfak dolabında bile elektronik sözlük bulundururdum.
Okuyucularımız sana nasıl ulaşabilirler ve kitabını satın alabilirler?
Bana sosyal medya hesabımdan ulaşabilirler. Kitap ilk günden beri online satışta. @aysealagoz
İnsanları gözlemleyerek hikayeler yazdığını söylüyorsun. İlk gözlemlerin ve hikayelerin ne zamana kadar uzanıyor?
Zaten senelerdir hikâyeler biriktiriyorum. İnsanları hep gözlemlerim. Kim olduklarını tahmin etmeyi, ne yaşadıklarını kestirmeyi seviyorum. Ama gurbette insan sanki üçüncü bir göz ediniyor. Her şeyi izlemek, öğrenmek ve takip etmek zorundasın ki, düzene uyabilesin. Hatta insan kendini bile izliyor; özellikle yabancı dili konuşurken. Gurbetteki ilk zamanlarda alnımda "Made in Turkey" ile dolaştım diyebilirim. Çevremdeki insan ilişkilerini incelemeye başladım. Radarlar hep açıktı zaten. En çok da kadın erkek ilişkilerini incelemeye başladım. Tam bir hikâye kolleksiyoneri oldum.
Tiyatro mu daha ağır basıyor, yazmak mı? Bize biraz tiyatrocu Ayşe'den bahseder misin?
Yazdığım tiyatro oyunlarında rol aldım ama oyuncu olmak apayrı bir durum. Tiyatro yolculuğu başladığı günden beri, sosyal sorumluluk projeleri ile sanatı buluşturdum. Projeyi yürütmek, tüm detaylara hakim olmak beni o kadar meşgul ediyor ki, oyunculuğun keyfine varamıyorum. Ayrıca benim oyunculuğum sadece amatörce yaptığım bir şey. Kendimi tanımlarken oyuncu demek yerine televizyon ve radyo sunucusu demeyi tercih ederim. Bana mikrofon ver 24 saat konuşurum. Bana kalem ver, sabaha kadar yazarım.
Foto: Kitabın önsözünü yazan Cem Özer ile.
Erkek Atlası kitabı fikri nasıl çıktı?
Göçmen olmak, New York'da yaşamak bana hep uç'ları aynı anda yaşattı. Hem huzur hem hüzün; hem sakinlik ama yalnızlık; hem medeniyetin verdiği rahatlık ama çokça mücadele... Hem ülkeni çok seviyorsun ama kıyaslama yapınca da kızıyorsun. Birbirinden farklı dürtüler birbirleri ile savaş halinde olunca evet tutunmak ve de kendini anlamak için yazıyor insan.
Bu duygu ikilemleri sanırım anlatmak ve yazmak ihtiyacını doğuruyor. Ben karakter yaratmak ve onunla oynamaktan keyif aldığım için de yazıyorum. Hikayeler birikti ve bir kitaba dönüştü. Önsözünü sevgili Cem Özer yazdı ve gelirini Mor Salkım Kadın Dayanışma Derneği'ne bağışladım.
Kadına Şiddet konusunda neler düşünüyorsun Ayşe?
Kadına karşı şiddet sadece kadını değil aileden başlayarak tüm toplumu yaralayan ciddi bir sorun. Bu şiddet sıradan vaka sayıldıkça artarak devam ediyor. Kocalar, sevgililer, başkaca erkekler kadınlar üzerinde egemenlik/iktidar kurmak için kadınlara işkence ve eziyet edip sonra kadınları öldürüyorlar. Kadınlar ise sadece hayatlarına sahip çıkıyor, canlarını kurtarıyorlar. Kadınlar korunmadığı için bunlar yaşanıyor. Şiddeti önlemek ve kadınları korumak yargının görevi ve ödevi. Bu yüzden İstanbul Sözleşmesi ve kadın dayanışması çok önemli.
Bize Mor Salkım derneğinden biraz bahseder misin? İlgilenen okuyucularımız onlara nasıl ulaşabilir?
Mor Salkım Kadın Dayanışma Derneği 2012 yılında kurulmuş ve kurulduğu günden beri şiddete maruz kalan kadın ve çocuklara hizmeti vermekte. Ayrımcılıkla mücadele, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, şiddetin önlenmesine dair farkındalık, bilinçlendirme ve eğitim çalışmaları yapıyorlar. Şiddet hattı olan tek dernek. 0531 033 88 44 numaralı hat 7/24 açık. Tabii sosyal medya hesaplarından da ulaşılabilinir.
Gurbette insan daha önce yapmadığı şeyleri yapabiliyor diyorsun. Arabesk müziği örnek vermişsin. Daha önce arabesk hiç dinlemeyip, gurbette dinlemeye başlayanlardan biri de benim mesela :) Gurbet sende nasıl değişiklikler yarattı?
Gurbette şeylerin önemi, sıralaması değişir. Küçük şeyler önem kazanır, eskiden mühim addedilen meseleler önemsizleşir. Emekle bin bir çabayla aldığın diplomalar sıfırlanır. Değer yargıların depreme uğrar, kimyan bozulur. Öz değerlerini, kişiliğini korumaya çalışırken gittiğin ülkenin dinamiklerini de damardan almaya çalışırsın. Kendi ülken gözüne daha baharatlı daha bir oryantal görünür, "Vay be gerçekten doğuluyuz" dersin.
Senin belirttiğin gibi Türkiye'de asla arabesk dinlemeseler de; gurbette yaşamaya başlayınca arabesk dinleyenler var.
Türkiye diziler konusunda çok yol aldı biliyorsun. Bütün dünyaya Türk dizileri satılıyor. Dizi oyuncusu olmayı düşündün mü hiç?
Yerel bir televizyon kanalında çalışırken, böyle bir teklif olmuştu ama hiç düşünmedim ama şimdi deseler, gel senaryo ekibine katıl, hiç düşünmeden evet derim.
Yeni projelerin nelerdir?
Dedektif Karga adında bir çocuk oyunu ve Krem Şanti isimli bir oyun yazdım. İkisi de sahnelenecek. Dedektif Karga ilk çocuk oyunum. İçinde rap şarkılar var. Krem Şanti ise, kocasını aldatan bir kadının kendi ile muhasebesini anlatıyor. Her şey normale döndüğünde, sahne ve turne bizi bekler..
Ayşe, elinde tüm imkanlar olsa şu anda kendini nasıl bir Ayşe olarak görmek isterdin?
Ahmet Arif'in bir lafı var: "Bir daha dünyaya gelsem aynı hayatı, daha ustaca ve korkusuz yaşardım" diye…
Uçurtmanın ipinin kopma ihtimali insanların korkusu. Ne uçurtmanın böyle bir endişesi vardır, ne gökyüzünün.
Hayatımdan çok memnunum ama sanırım tiyatroya çok önceden başlardım. Ve daha çok uçurtma salardım gökyüzüne…
New York Hayal Kumpanyası ve Üç Elma Kabaresi'nden bize kısaca bahseder misin?
Gurbet eldeki dost meclisinin bir ürünüdür diyebilirim. Her şey New York'ta yağmurlu bir Nisan akşamında bir heykeltıraş arkadaşımızın atölyesindeki toplantı ile başladı. Ertesi sabah da, Buket Şahin'in Manhattan'a bakan evinde, Sunay Akın'ın isim babalığını yaptığı "New York Hayal Kumpanyası" ve "3 Elma" kabare projesi doğdu. Aynı zamanda Türk kültür ve edebiyatını Amerikalı seyircilerle buluşturmayı hedefleyen TARTE (Turkish American Repertory of Theater & Entertainment) desteğini aldık. TARTE kurucusu Ayşe Eldek Richardson ve kabarenin müzik direktörlüğünü ve sunuculuğunu da gerçekleştiren Handan Hizmetli ile güzel bir ekip olduk. Sonunda edebiyat, tiyatro, müzik & tango'nun buluştuğu bir kabare ortaya çıktı.
New York Hayal Kumpanyası olarak aslında geçtiğimiz mayıs ayında New York'da bir etkinliğe daha imza atacaktık. Yönetmenliğini Selçuk Metin'in üstlendiği, efsanevi opera sanatçısı Leyla Gencer'in hayatını anlatan belgeselin gösterimini gerçekleştirecektik. Gazeteci Zeynep Oral ve Halit Ergenç de konuk olarak galaya gelecekti ama pandemi süreci her şeyi değiştirdi.
Bir gün Kadın Atlası kitabını da yazmayı düşünür müsün?
Erkek atlası, Anadolu tanrıçalarının yani Türk kadınlarının, yabancı erkekler ile yaşadıkları ilişkileri anlatıyor. Tüm hikayeleri kadınlar anlattığı için, olaylar kadın gözüyle aktarılıyor. Bir gün Kadın Atlası yazarsam ki, yazmayı isterim. O zaman da tersine dönecek ve erkek gözünden bakarak kurgulamam gerekecek..
https://www.abdpost.com/ayse-alagoz-abd-de-kadinlarin-ozgurlugu/43841/
No comments:
Post a Comment