Öztaş: Yüreğim Hep Vatanım Diyor
Sibel Öztaş: Buranın iklimi bende çiçekler açtırmıyor. Sokakta duyduğum sohbetler bana sıcak gelmiyor. Memleketimdeki sokak sohbetleri bile benim içimi ısıtmaya yetiyor. Gördüğün gibi ben hala buraya uyum sağlayabilmiş değilim. Buranın bir çok avantajını inkar edecek değilim. Tabii ki bunlara sahip olduğum için şanslıyım ve mutluyum ama yüreğim hep “vatanım” diyor.
(Resim: Sibel Öztaş & Esra Öziskender)
Esra Öziskender'in Röportajı:
EÖ: Salak Erik Ağacı isimli kitabın çok ses getirdi. Bu kitabı yazmaya ne zaman ve nasıl karar verdin?
SÖ: Kitap yazmak gibi bir niyetle başlamadım yazmaya. Ara sıra denemeler, şiirler yazardım eskiden. Kompozisyonum fena değildi, hatta ortaokulda bir kompozisyon yarışmasında derece alıp bedava tatil kazanmıştım ama Salak Erik Ağacı isteyerek doğmuş bir çocuk değil, kazara olmuş bir bebek. Göğüs kanseri olduğum dönemde tuttuğum günlükleri yakın dostlarımla paylaştığımda, onların “bu yazdıklarını kitaplaştır Sibel” demesiyle, acaba bu yazdıklarım kitap olabilir mi diye düşünmeye başladım. Günlüğümü kitap olabilecek şekilde düzenleyip Fatih abime gönderdikten ve onun görüşünü de aldıktan sonra kesin kararımı verdim. Fatih abimin hayatımdaki yeri çok özeldir. Kitapta yaptığım sitemlerin oldukça büyük bir bölümü de onadır aslında. Kendisi hem bir kitap kurdudur, hem de aşırı derecede açık sözlü ve dobradır. Yazdıklarımı beğenmezse hiç benim kırılacağımdan filan korkarak “güzel olmuş bastır” demeyeceğinden, bilakis “kızım manyak mısın, sakın bastırıp da kendini rezil etme” diyerek bana engel olmaya çalışacağından emindim. Ona gönderip dört gözle cevap bekledim, aramadı beni bir hafta boyunca. Ah dedim, beğenmedi, kalbim kırılmasın diye de cevap yazmadı. Sonra beni başka bir sebepten dolayı aradığında lafın arasında sordum kitabı nasıl bulduğunu. “Ya ben o dosyayı açamadım Sibel’cim” deyince çok rahatladım. Tamam dedim, başka bir formatta yeniden gönderiyorum, lütfen oku ve bana bildir ne düşündüğünü. Hemen ertesi günü aradı beni ve “Kızım manyak mısın çok ağlattın beni" dedi. “Belki de kardeşim olduğun ve de yaşadıklarının çoğuna şahitlik ettiğimden bu kadar çok etkilendim ama çok güzel olmuş, mutlaka bastır” dedi. “Ya o sana yaptığım sitemlere kızmadın mı hiç” diye sorunca da “hayır gülüm, sana o zamanlar öyle hissettirmişim, duygularını olduğu gibi yazmışsın. Bastır mutlaka” deyince tamam dedim ve kitabım basıldı. Çok şükür hep güzel ve cesaret veren yorumlar aldım kitabımı okuyanlardan. Bu da beni tarif edemeyeceğim kadar mutlu etti ve” iyi ki yazmışım, iyi ki bastırmışım” dedirtti bana. Bu yüzden kitabımı okuyan, duygu ve düşüncelerini benimle paylaşan tüm okuyucularıma ki artık onların her biri benim dostum, çünkü kitabımın sayfalarında birbirimizin yüreklerine dokunduk, bir çok duyguyu paylaşarak beraber ağlayıp, beraber güldük, buradan hepsine ayrı ayrı tekrar çok teşekkür ediyorum. Onların yüreklendirmesiyle de yazmaya devam edeceğim.
EÖ: Bir okuyucu kitlen oluştu mu? Sana yazıyorlar mı? Fanların var mı?
SÖ: Evet, büyük bir mutlulukla söyleyebilirim ki çok güzel bir okuyucu kitlem oluştu ve gittikçe büyümekte. Bana yazıyorlar, sohbetlerimiz oluyor. Fanlarım da var çok şükür. Kitap yazmanın en güzel ve en tatmin edici tarafı da bu. Sizinle kitabınızı okuyanlarla aranızda muhteşem bir bağ oluşuyor. Birbirinizin kalbine dokunabiliyor, bir anda sıcacık bir ilişki kurabiliyorsunuz. Birbirinizi çok yakından tanıyabiliyorsunuz. Çok uzun zaman geçmesi gerekmiyor bu yakınlığın sağlanması için. İlişkinin demlenmesi için geçmesi gereken süre çok kısalıyor, birden can ciğer dost olabiliyorsunuz okuyucuyla, çünkü siz kitabınızla beraber kalbinizi de açıyorsunuz okuyucuya. O da okurken kalbini, duygularını size açmış oluyor ve kitap bittiğinde sizinle sanki kırk yıllık dostmuş hissiyle size yazıyor ya da duygularını bu şekilde çok içten bir şekilde anlatıyor. Bu da beni çok mutlu ediyor, çünkü benim bu dünyadaki en büyük zenginliğim dostlarım ve onlarla aramızdaki güçlü, sıcak, içten bağlarımız. Kitabım sayesinde bu dost hazinem her geçen gün daha da zenginleşmekte. Bu da bu kitabın beni en mutlu eden, en tatmin eden tarafı. Tüm dostlarıma buradan bu vesileyle tekrar teşekkür ediyorum.
EÖ: Okuyucularımız sana nasıl ulaşabilirler? Kitabını nereden alabilirler?
SÖ: Kitabımın birinci kağıt baskısı bitti, yani şu an yok satıyor ama kitabin e-book versiyonunu kitabın ismini yazarak Amazon.com'dan cep telefonlarina, i-padlerine ya da bilgisayarlarına indirerek şu korona karantina günlerinde kitap sayfalarından virus kapma tehlikesi olmadan okuyabilirler.
Okuyucularım bana Facebook "Kadının Adı Sibel - Nam-ı Diğer Salak Erik Ağacı " isimli yeni oluşturduğum sayfamdan ulaşabilirler. İnstagram'da yeniyim ama "Ozsibella" instagram hesabımdan da takip edebilirler beni. Yine salakerik@gmail.com ya da salakerikkagaci@gmail.com adresinleriden de bana e-mail yazabilirler.
EÖ: Kitap yazma fikri ne zaman ve nasıl aklına geldi? Böyle birden bire mi oldu veya zaten uzun süredir hep aklında var mıydı ya da kanseri yenince mi böyle bir istek doğdu?
SÖ: Hayır kanseri yenince doğmadı bu istek, bilakis öleceğime inandığım dönemde karar verdim kitabımı basmaya. Zaten öleceğim diye düşünüyordum ve ben öldükten sonra bana dair her şeyin bilinmesi ya da arkamdan konuşulabilecek şeyler pek de umurumda olmadı. "Benden sonra kopsun fırtına, kimin umurunda?" modundaydım. Tabii oğluma kendimi anlatma isteği, onun beni benden dinlemesi, ona biraz olsun nasihat verebilmeyi de çok istedim. Bir de genellikle bu tür yazarlar öldükten sonra meşhur olurlar ya, ben de belki öldükten sonra oğluma sürekli bir gelir sağlayabilirim diye de düşünmedim değil, biraz fazla hayalcilik olduğunun da idrakinde olarak.
EÖ: Kitabının adı neden Salak Erik Ağacı ?
SÖ: Yıllar önce kışın ortasında havalar birden ısınmıştı ve çok sevgili arkadaşım Mehtap" Ah yazık, erikler çiçek açacak sonra da donacaklar" demişti. Ben de "nereden biliyorsun belki de bu sene çiçek açmazlar" deyince "yok Sibel her hava ısındığında çiçek açar erik ağaçları" diye cevap verince ben de" kız salak mı bu erik ağacı hiç dersini almıyor? "diyerek bir sayfalık bir deneme yazmıştım kendimi erik ağacıyla özdeşleştiren. Yıllar sonra kanser olduğumda tuttuğum günlüğümü kitaplaştırmaya karar verdiğimi söylediğimde Mehtap "adı Salak Erik Ağacı olsun" deyince demek akılda kalıyor diyerek Salak Erik Ağacı yaptım kitabımın ismini. Ben de erik ağacı gibi her gülen yüze kanıp yüreğimi açıyor, silahsız, savunmasız bir biçimde insanları, aşkı ve sevgiyi kucaklıyorum ve tabii ki sonra yüreğim donuyor, sırtımda kalan bıçaklarla yoluma devam ediyorum ama hiç dersimi almıyorum çünkü ben hesaplı, silahlı, savunmalı ilişkileri sevmiyorum. Hesaplarla, silahlarla yaşanılan ilişkiler bence vakit kaybı. İçten yaşanan duygular beni tatmin ediyor. Zaten sırtımda kalan bıçaklarla başetmeyi de bir şekilde öğrendim sayılır artık.
EÖ: "İyi oynayabiliyorsan mutlusun bu hayatta. Dürüst ve dobraysan işin çok zor" diye bir laf vardır. Hep hayatın boyunca dürüst ve dobra olmanın acısını çektin mi?
SÖ: Acısını da çektim, faydasını da gördüm. Çok sağlam, gerçek dostlarım ve dostluklarım olduğu gibi sahtekarlıklarına tahammül edemediğim için, başta yanılıp dostum zannettiklerimle, tüm duygu ve düşüncelerimi sansürsüzce söyleyip yolumu ayırdıklarım da oldu. Rahmetli babacığım nurlar içinde yatsın, bana özellikle işyerimde yaptığım "doğrucu Davut'lukları" duyunca "Yaa kızım ne yoruyorsun kendini, boşver milletle uğraşmayı. Sana kavakta nar biter derlerse, tabii efendim, hem de kafam kadar" de, geç git demişti ama maalesef hiç tutamadım ben bu nasihatini babacığımın fakat açık sözlülük ve dobralıkmış gibi gösterilerek "dost acı söyler sözünün" de arkasına saklanarak insanların bana ve birbirlerine düşmanlıklarını açık ettiklerine de çok şahit oldum. Dost acı söylemez, acıyı bal eyler, seni uyarırken bile canını yakmadan uyarmanın yolunu bulur, bulmalıdır.
EÖ: Sen Türk toplumunda da aktif bir Türk-Amerikalısın. Amerika'daki Türk toplumunu nasıl değerlendiriyorsun?
SÖ: Burada yaşayan Türkler tek tip değil. Değişik özellikleri olan bir çok gruplar var. Maalesef bu gruplar arasında birlik ve beraberlik yok. Ne yalan söyleyim, benim de içimden her gruba dahil olmak gelmiyor artık, çünkü bunlar arasında ciddi görüş farklılıkları var. Asgari müşterekte buluşmaları ve hepsinin konu Türkiye ve Türkler olunca tek bir yürek olması en büyük dileğim ama maalesef bu pek mümkün görünmüyor artık.
Bir kısım Türkler kendini aydın, entellektüel kesimde görmekte ve maalesef milli duygularını yitirmiş, Türklük ve Türkiye karşıtı olan görüşlerini " özeleştiri " kılıfına büründürerek açıkça Türk ve Türkiye düşmanlığı yapmaktalar ve Türk düşmanlığı yapan gruplara bilerek ya da bilmeyerek hizmet etmekteler. Sen Türk, Türkiye, Atatürk, vatan, bayrak deyince de seni kafatasçı, faşist diye etiketliyorlar kendi yaptıklarının vatan hainliği olduğunu görmezden gelerek.
Bunlar dışında dindar ve muhafazakar gruplar var.
Ülkesini ve Türk kimliğini unutmayan, Türk olduğunu söylemekten gurur duyan, bayrağını, Ata'sını özleyen ayrı bir grup var, bir de her tür kimliğinden sıyrılmış, tamamen asimile olmuş ve hiç bir gruba dahil olmak istemeyen bir kesim var. Önceden bu gruplar arasındaki çizgi bu kadar kesin belli değildi ama şimdi bu çizgiler daha net ve hiç bir grubun diğerine toleransı kalmadı. Ne yalan söyleyeyim ben de kendimi Atatürk'e, Türklere ve Türkiye'ye her fırsatta düşmanlık yapıp Türk ve Türkiye düşmanlarını alkışlayanlara hiç yakın hissetmiyorum, bu tip grupların yaptıklarını da " özeleştiri" kılıfına sokulmuş "vatana hainliği" olarak telakki ediyorum.
(Resim: Cüneyt Özdemir'le)
EÖ: Başka denemeler de yazdığını biliyorum. Hatta yıllar önce evini ziyaret ettiğimde bunların bir kısmını göstermiştin bana. O projeler ne durumda? İlerideki hedeflerin neler? Başka ne projeler var önünde?
SÖ: Evet kitabımda yer almayan bir çok yazılmış denemelerim var. Şu an bir çocuk kitabı var üzerinde çalıştığım. Kısa ve az resimli bir kitap olacak bu. İçinde Ebru Ustası harika bir Ressam Olan Sevgili Ayşe Güvenç Hanımefendinin muhteşem bir kaç resmi de olacak. Sağolsun hayran olduğum resimlerine kitabımda yer verebileceğimi söyleyerek çok büyük bir incelik ve gani gönüllülük gösterdi. Ona da buradan tekrar teşekkürlerimi iletiyorum. Bu çocuk kitabımı belki ileride kitap serisi haline de getirebilirim. Bir de okuyucularım Salak Erik Ağacı'nı bitirdikten sonra hayatımda neler olduğunu çok merak ediyorlar. Bu döneme ait elimde kırpık kırpık bir çok yazım var. Onları da gözden geçirip "Kadının Adı Sibel, Nam-ı Diğer Salak Erik Ağacı 2" isimli kitabımda bir araya getirmeyi düşünüyorum.
Bu arada kitabımı sesli kitap olarak kendi sesimle okuyorum. Tamamladıktan sonra inşallah Amazon'da sesli kitap olarak da bulabileceksiniz kitabımı.
Ayrıca kitabımın öncelikle ingilizceye sonrasında da başka dillere tercüme edilmesini ve dünyanın dört bir yanında yaşayan bir çok insana ulaşabilmesini de çok istiyorum.
Bunlar yazmak konusundaki arzularim ve planlarim. Kitap yazmak çok güzel ama benim asıl hedefim kalan ömrümde mutlu ve sağlıklı olmak, başta oğlum olmak üzere tüm sevdiklerimle beraber hayatın tadını çıkarabilmek. Allah güç verirse Türkiye'de kadınlar ve çocuklara yönelik bazı iyi projelerde de aktif olarak yer almak ve ülkemdeki kadın ve çocuklar için faydalı ve güzel bir şeyler yapmak istiyorum. İnşallah şu koronalı günleri sağ salim hep beraber atlatırız da normal yaşantılarımıza dönerek hayatımızın tadını çıkarabiliriz.
EÖ: İnşallah. Amerika'ya uyum sağlaman nasıl oldu? Bize biraz bundan bahseder misin?
SÖ: Amerika'ya uyum hala sağlayamadım. Evet burada MBA yaptım, retailde (mağazacılık) çalıştım, bankacılık yaptım, yıllardır burada yaşıyorum ama kalbim hala Türkiye'de atıyor. Kendimi asla buraya ait hissedemedim. Hep bir misafirlik, hep bir iğreti durduğum hissi var içimde. Ben buraya geldiğimde 32 yaşımdaydım. Yani tamamen Türk kültürüyle yoğruldu hamurum. Türk müziği, Türkçe sohbetler, Türk mizahı, Türk adetleri iliklerime işlemiş. Burada ingilizce sohbetler bana hiç doyurucu gelmiyor çünkü ne anlatılanları Türkçe dinlediğim gibi özümseyebiliyorum, ne de anlattıklarım anlatmak istediklerimi yüzde yüz ifade edebiliyor. İngilizceyi 30 yaşından sonra öğrendim. Bir taraftan öğrenirken diğer taraftan beynimin ölmeye başlamış hücreleri yüzünden öğrendiklerimi hızla unutuyordum. Yani dibi delik kova misali ne kadar doldurursam doldurayım bir yandan da akıp gidiyordu öğrendiklerim. Yabancı şarkılar hiç ruhuma işlemiyor. Bir Sezen Aksu, bir ud taksimi, bir türkü benim tam yüreğimin orta yerine dokunuyor ve ben hep bu lezzeti almak istiyorum. Yüreğim hala "Vatanım" diyor.
(Resim: Oğluşum Alper'le)
(Resim: Fatih Ağabeyimle)
EÖ: Son kez eklemek istediklerin?
SÖ: Sana ve ABD Post'a tekrar bana bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Dilerim kitabımı okuyup beğenir, duygu ve düşüncelerinizi benimle paylaşırsınız. Sevdiklerinizle beraber, sağlık, mutluluk, sevgi ve aşk dolu nice güzel yıllar dilerim.
EÖ: Ben de sana bu duygu dolu içten sohbet için çok teşekkür ederim. Yıllardır tanıdığım Sibel'i tekrar tanıdım. Eminim okuyucularımız da bu söyleşiden çok zevk alacaklar.
Görüşmek dileğiyle hoşçakalın...
Haberin linki:
https://www.abdpost.com/oztas-yuregim-hep-vatanim-diyor/29866/
- 1 ay önceSibelius hayatı boyunca sevgiyi aradı. Yeterince katıksız sevgimizi verebildik mi bilmem ama o hakikaten sevilmeye layık biri. Seni çok seviyoruz *** erik ağacı
- 1 ay önceCanim Mustafa'cigim, sen de Mehtap da katiksiz sevgiyi buldugum dost hazinemin en degerli en vazgecilmezlerindensiniz. Haklisin, sevgiyi aradim hep ve buldum da sayenizde. Insan gercek sevginin tadini alinca, sahteleriyle kalbini karartmak istemiyor tabii. Guzel duygularin ve sozlerin icin cok tesekkur ederim.
- 1 ay önceSalak Erik Ağacı; kadının ne denli güçlü bir yaratık olduğunun,göstermede de bam teline basıldığında nasıl ayağa kalkacağını anlatan, her kadının okuması gereken bir kitap, eminim mutlaka kendilerinden bir parça bulacaklardır ♥️♥️♥️
- 1 ay önceBana "nasil bu kadar sabirli ve guclu olabiliyorsun" diye soruyorlar hep. Insanin baska sansi yoksa eger, guclu de oluyor sabirli da. Cok tesekkur ederim Nimet'cigim. Sevgiler...
No comments:
Post a Comment