Featured Post

Yeşil Kart Bir Çözüm müdür?

YEŞİL KART BİR ÇÖZÜM MÜDÜR? Üniversite’de iken daha çok okey, tavla oynamak için öğrencilerin gittiği bir kahvehane vardı. Orada bir ark...

Friday, February 24, 2017

Sopasını Çok İyi Biliriz: Beyzbol



Hepimizin kelime olarak çok iyi bildiği ama içeriğini asla anlayamadığımız bir oyun Beyzbol (ya da İngilizce yazılışı ile Baseball). Sanırım herhalde Beyzbol oyununu çok iyi bilip, anlayan, analiz edebilen, seven ve beyzbol maçlarını takip eden Türk sayısı azdır (eğer Amerika'da doğmadilarsa.) Eğer siz bu Türklerden biri iseniz bana yazın veya bu yazının altına yorum yapın, gerçekten bilmek istiyorum. Hele bayan olarak anlayıp sevebildiyseniz ve zevk alarak izliyorsanız özellikle yazın, çünkü sizi tebrik etmek istiyorum. Futbolu çok zevkle izleyen kadın arkadaşlarım var ama beyzbola ilgi duyan herhangi bir Türk kadınına rastlamadım henüz. Benim de ilgim yok. Makaleme konu olarak seçtim diye ilgim var sanmayın ama inat ettim ogreneceğim! Neden mi? Çünkü Amerikan yaşantisinin olmazsa olmazlarından biri.
Beyzbol oyununu pek bilmeyiz ama hemen hemen her Türk beyzbol sopasını çok iyi bilir; nedense sopası kültürümüze bir şekilde yerleşmiştir. Benim de Beyzbol ile ilk tanışmam sopası ile oldu! Şöyle ki; Amerika’ya taşınmadan önceki Türkiye’deki son isyerimin Adana şubesine iş seyahatine gitmiştim. Havaalanında beni Hakan isminde bir elemanımız karşıladi. Arabada ben arkada oturuyorum, Hakan direksiyonda, ve yanındaki koltukta bir beyzbol sopası. Acaba yanlış mı görüyorum diye dikkatlice baktım, yok cidden beyzbol sopası. Hakan bu beyzbol sopasının burda işi ne dedim, Hakan’dan cevap: “Ha o mu? Onu trafikte gerekince kullanıyoruz Esra Hanim” diye cevap verdi. Ben daha başka birşey söyleyemedim tabi. Hmmm… Trafikte hangi durumlarda beyzbol sopası kullanmak gerekebilir diye düşünceler sardı beni ve gözümün önünden çeşitli senaryolar film şeridi gibi geçmeye başladı.
İşte buyrun beyzbol sopası siparişlerinin günden güne arttığı ve levye yerine kullanıldığına dair bir yazı, şaşırarak okuyun:
http://www.aksam.com.tr/pazar/levye-yerine-beyzbol-sopasi--103916h/haber-103916
http://www.gittigidiyor.com/arama/?k=beyzbol+sopas%C4%B1
Şoför koltuğunun altındaki levye'nin yerini alan beyzbol sopası pazarı, her yıl yüzde 10-15 büyüyormus. Satılan beyzbol sopalarının fiyatları 39-199 YTL arasında değişiyormus. Türkiye'de üretimin olmadığı pazarda daha çok Amerikan kökenli markalar ile isimsiz markaların faaliyet gösterdiği de belirtiliyor.
Beyzbol neden önemli? Sadece 7 ülkede profesyonel lig olarak oynanmasına rağmen dünyanın açık ara en çok seyirci toplayan sporu. Profesyonel üst ligler alanında bir yılda yaklaşık 160 milyon yerinde izleyen seyircisi var. Yani tüm ülkelerin 1. ve 2. futbol liglerindeki seyirci sayısı toplandığında bu rakama ancak ulaşılabiliniyor.
Fransa ve İngiltere’de tarihsel belirtilerine rastlanan Beyzbol Amerika’da ilk defa 1871 yılında Profesyonel Beyzbol Ligi kurularak resmi olarak spor hayatına geçmiş ve o günden beri Amerikan geleneğinin, kültürünün ve Amerikan ailelerinin vazgeçilmez bir parçası olmuştur.
Türkiye’de Beyzbol, Softbol, Korumali Futbol ve Ragbi Federasyonu vardir. İste resmi siteleri:
http://www.tbsf.org.tr/
Federasyon 2001 yılında kurulmuş, 2006'da özerk statüye kavuşmuştur.
Türkiye’de bazi üniversitelerdeki Beyzbol takimlarinin yaninda 2007 yilinda bir de resmi Türk Beyzbol takımı kurulmuştur.
Bir de daha önceden 2003 – 2004 eğitim öğretim döneminde Boğaziçi Universitesi’nde kurulan bir beyzbol takımı var. Hatta bir zamanlar Zaytung’a haber bile olmuşlar:
http://www.zaytung.com/haberdetay.asp?newsid=167187
Bu da üniversiteler harici ilk Türk Beyzbol takımının haberi:
http://www.shazinem.net/beyzbol-ve-softbol/61110-Türkiyenin-ilk-beyzbol-takimi.html
Kurucusu Alper Bozkurt’a ulaşabildim ve sagolsun kendisi sorularımı yanıtladı. Halen Almanya Paderborn’da Major League Baseball (MLB)’a bağlı olan bir programı yönetmekte 6 senedir. Avrupa’da toplam yaklaşık 20 bunun gibi program var. En iyi 14-21 yaş arası oyuncuları bir araya getirip çalıstırıyorlar. Ayrıca Cincinnati Reds takımı için “talent scout” yani yetenek avcısı olarak görev yapıyor.
http://mobil.hurriyet.com.tr/ilk-beyzbol-milli-takimi-6246877
Alper Bey’in belirttigine gore şu anda Türkiye’de faaliyet gosteren 15 – 20 kadar Beyzbol klübü var ve Alper Bey’in kurulmasına ön ayak olduğu takım da halen faaliyette, Alper Bey de oyuncu ve antrenörler ile sürekli iletişimde.

Madem Amerika'da yaşayacağız o zaman Amerikalıların en çok sevdikleri şeyleri öğrenelim bari diyerek zorla kendimi ilgi duymaya yonlendirmeme, birkaç beyzbol maçına gitmeme rağmen tık yok! Ne anlayabildim, ne sevebildim. Baktım çoğunluk Türk de benim gibi. Hatta “Oğluma sadece futbol oynatırım, erkek adam beyzbol değil futbol oynar” diyen Türklere bile rastladım. Kültür meselesi. Zevkler ve renkler tartışılmaz. Onların kültürü bunu seviyor bizim kültür futbolcu.
Hadi gelin hep birlikte en temel anlamıyla bu oyunu öğrenelim. Aşağıdaki her iki linkte de çok güzel anlatılmış. Bunun benzeri çok fazla web sitesi var ama ben bu ikisini seçtim:
https://onedio.com/haber/15-maddede-Türklerin-anlamadigi-tek-spor-baseball-307561
http://sporlocasi.blogspot.com.tr/2011/08/beyzbola-giris.html
Beyzbol sporunu kafamızda canlandırmak için en kolay akılda kalan şekli ile bizim bildiğimiz Çelik Çomak ve Köşe Kapmaca oyunlarının bir karışımı diyebiliriz.
Beyzbolda olayın özü: topu fırlatan bir oyuncu ile, o topa gelişine göre vurmaya çalışan bir oyuncunun arasında geçiyor. Bayağı basit bir anlatım değil mi? Valla böyle bir başlangıç kafada iyi canlandırıyor bu sporu.
Yukarıdaki linkten güzel bir alıntı: Beyzbol maçında oyun atıcının (pitcher) topu tutucuya (catcher) atması ile başlar. Arada duran vurucu (hitter) elinde sopasıyla (bat) topa vurmaya çalışır. Atıcı topu strike zone adı verilen, vurucunun dizleri ile dirsekleri arasındaki sanal dikdörtgenin içinde gecirebilirse strike, eğer geciremezse ıska (ball diye garip bir deyimle adlandırılır) kazanır.
Bu arada hakemin yorumuna en bariz kalan oyun olarak biliniyor.
Baseball denmesinin sebebi belli “base” denilen köşe noktaları olması nedeniyle deniliyor.
9’ar kişilik iki takımla oynanır.
Topa vuran oyuncu topa vurduğunda uzağında bulunan takım arkadaşı topu eliyle yakalayıp sahanın bir köşesinde beklemekte olan diğer arkadaşına fırlatıyor. Bütün bunlar olurken, karşı takımın oyuncusu da çoktan bu son noktaya doğru koşmaya başlamış olduğundan, olay orada düğümleniyor. Karşı takımın oyuncusu o noktaya toptan önce varırsa topu atanlar, top önce varırsa da topa vuranlar puan alıyor.
Beyzbol deyince Babe Ruth ve New York Yankees olmazsa olmazdır. Ilk beyzbol takımları New York City ve Brooklyn’de kurulmuştur. Yankees dünyanın en ünlü beyzbol takımıdır. Stadyumları Bronx, NY’dadir.
“Babe Ruth gerçek adıyla George Herman Ruth, Jr, 1895-1948 yılları arasında yaşamış gelmiş geçmiş en ünlü ve en başarılı beyzbol oyuncusudur. Bir oyunda bir medya mensubu kendisini Babe olarak çağırınca lakabı Babe Ruth olarak kalmıştır. 1920’li yıllarda Yankees takımının gözbebeği idi. Daha önceki takımı Boston Red Sox’tur. Yankee’ler hiç şampiyonluk kazanmamislardi, Babe Ruth ile birlikte 1920-1933 arasında yedi şampiyonluk ve dört world series kazandılar. Babe Ruth daha önceki takımı Red Sox'un tüm oyuncularından fazla koştu.” (Ekşi Sözlük, yazar: Ziverbey)
Babe Ruth’un original forması 4,415,658 dolara satılarak bu alanda dünya rekoru kırmıştır.
Beyzbol ile ilgili bazı çarpıcı gerçekler:
• Beyzbol oyunu Ingiliz Rounders oyunundan gelmektedir. Ayrıca bazı kaynaklarda 1839’da New York’lu Abner Doubley adında bir adamın kendi arka bahçesinde beyzbol oyununu icat ettiği de söylenmektedir ancak son yıllardaki genel görüş Rounders’dan evrimlestigi şeklinde.
• Ilk resmi beyzbol oyunu 1846’da oynanmıştır.
• 1876’da ilk profesyonel beyzbol ligi kurulmuştur.
• 1920’de bir beyzbol maçı bileti yaklaşık $1’di.
• Her yıl beyzbol oyunlarında 21 milyon tane hotdog satılmaktadır.
• En uzun beyzbol oyunu 1984’de oynanmıştır ve tam 8 saat 6 dakika sürmüştür.
• Amerika’nin istiklal marşı “Star Spangled Banner” ilk defa bir beyzbol oyununda söylenmiştir 1918 dünya kupasında, daha sonra bu marş 1931’de ulusal istiklal marşı olarak kabul edilmiştir.
• Beyzbol maçları ilk defa 1921 ylında radyodan yayınlanmıştır. 1939’da ilk defa TV’den yayınlanmıştır.
• Beyzbolun kurallarını anlatan ilk kitap 1877’de basılmıştır.
• New York Yankees takımı ilk olarak Baltimore, Maryland’de Baltimore Orioles olarak 1901’de kurulmuştur. 1903’de takım New York’a taşınmış ve New York Highlanders adını almıştır. 1913 yılında New York Yankees adını almışlardır.
• New York Yankees ilk dünya kupalarını 1923’te kazanmışlardır. Diğer ünlü bir takım olan Giants’i altı oyunda yenmislerdir.
Dünyadaki en değerli beyzbol takımlarının listesini aşağıdaki linkten bulabilirsiniz:
http://listever.com/dunyanin-en-degerli-30-beyzbol-takimi/
Genel hatları ile şöyle biraz Amerika’nin en ünlü ve en çok sevilen sporu Beyzbola bir bakış acısı yaptık. Aslında şimdi biraz öğrenince o kadar da yabancı gelmedi bana. Bir bilet alıp gitsem mi acaba?
Sorularınız, önerileriniz, yorumlarınız için makalenin altındaki yorum bölümünü kullanın veya bize hrlink.consulting@gmail.com email adresinden ulaşın.
Hepinize spor dolu günler. Sağlık için spor yapın.
Esra Öziskender
HRLink Consulting, Inc.
Danışman, Köşe Yazarı, Insan Kaynakları ve Eleman Bulma Uzmanı
Isyerlerinize eleman arayislarinizda ve iş arayislarinizda yanınızdayız. Bilgi almak için bize ulaşın. Resume yazma ve düzenleme, iş arama planı yapma konularında danışmanlık veriyoruz. Kariyerinizi ve isyerinizi güçlendirin.
hr.link@yahoo.com
http://hrlinkconsulting.wixsite.com/hrlink
https://www.facebook.com/HRLinkConsultingInc/
https://www.linkedin.com/in/hrlinkconsulting123
https://twitter.com/HRLinkConsultin
https://www.youtube.com/user/hrlinkconsulting?feature=mhee
Şair / Deneme yazarı
https://www.facebook.com/esraoziskenderpoems/?fref=ts

KUPON: Amerikalı Türk – HRLINK Kariyer Danışmanlığı Kuponu, $50 indirim. Bu kupon ile bize ulaştığınız takdirde resume (CV) yazma ve iş arama servis ucretimizden $50 indirim yapılacaktır.


İYİ NİYET DÜKKANLARI ve İŞ BULMA


O mahallede herkes gömlek giyerdi
Bizim kul Ahmet bir gün bir ceket diktirdi, diktirir ya
Mahalleye dert oldu kul Ahmet’in ceketi
(Barış Manço)
Bu yazımda Amerika’daki ikinci el dükkanları içinde en çok bilineninden bahsetmek istiyorum. İçlerinde bol bol Kul Ahmet’in ceketlerinin olduğu, bütün Amerika’ya yayılmış dükkanlardan.
Goodwill Stores - İkinci el eşyaların satıldığı dükkanlardan en çok bilinen zincir. Goodwill’in birebir tercümesi iyi niyet olduğu için başlığı öyle seçtim. Goodwill ilk olarak 1902’de Boston’da kurulmuştur. Kurucusu Edgar Helms, zengin mahallelerinden atılan eşyaları toplayıp sonra daha önceden eğittiği insanlara tamir ettirip, yenilenmiş bu eşyaları ya ihtiyacı olanlara veriyor ya da tamir eden kişilere bağışlıyordu.
Amerika ve Kanada’da toplam 165 tane bağımsız Goodwill kuruluşu ve bu kuruluşların toplam 2,800 tane mağazası vardır. Ayrıca 15 ülkede de ortak çalıştıkları organizasyonlar vardır.
Birçok insan bu dükkanları kullanılmış, az kullanılmış veya hiç kullanılmamış ikinci el eşya satan dükkanlar olarak bilir. Bu dükkanlarda mutfak eşyasından, mobilyaya, giysiden ayakkabıya, kitaptan pilağa herşeyi bulabilirsiniz. Ancak ikinci el eşya satmanın yanında bu kuruluş işe yerleştirme hizmeti de verir.
Ben Amerika’ya ilk geldiğim yıllarda Goodwill’i keşfetmiş ve meraktan bir göz atmak için içeri girmiştim. Ancak hiç kullanılmamış, orijinal kutusu içerisinde kırmızı bir İtalyan ayakkabıyı sadece $10’a alınca çok hoşuma gitmişti tabi. Sonra o ayakkabıya çok iltifatlar aldım. Belli ki ayakkabının sahibi bilemediğimiz bir nedenden dolayı bağışlamış o ayakkabıyı Goodwill’e geliri ihtiyacı olanlara verilmek üzere ve de iş bulmak için iş arayanları eğitmek üzere. Bu dükkanlarda şaşırtıcı biçimde yepyeni ve çok değerli –vintage- eşyaları bulmanız mümkün olduğu gibi bir tencerenin kapağının da $1’a veya 50 cent’e satılabildiğini görünce çok şaşırırsınız. Ben bir gün raflara bakarken bir tencere kapağı gördüm ve gülümsedim, yani şimdi bunu da kim alacak dedim. Tam yanımda Amerikalı bir bayan vardı, öyle deme, tenceresinin kapağını kaybedip de bir kapak arayan olabilir dedi. Ve sanırım o aldı o kapağı. Hayret etmiştim. Türkiye’de hiç alışık olmadığımız birşey. Demekki bu ülkede herşeyin bir alıcısı bulunuyor demiştim kendi kendime. Goodwill dükkanlarının müdavimleri olduğu gibi, sirf meraktan yılda birkaç kez uğrayanlar da vardır. Iyi malzemeler çok çabuk satıldığı için sürekli gidenler çok değerli veya antika eşyaları yakalayabilirler. Eğer yılda birkaç kez uğruyorsanız o anda ne denk geldiyse ancak onu yakalayabilirsiniz.
Ayrıca ilk ve tek olarak web siteleri üzerinden şatış yapan kar amacı gütmeyen kuruluştur. Goodwill, en değerli mallarının internet üzerinden satıldığını iddia ediyor. Daha çok açık arttırma şeklinde satıyorlar. 2015 yılında 12,500 milyon dolarlık online satış yapılmıştır.
http://www.shopgoodwill.com/
Goodwill’in bilinmeyen bir özelliği de iş arayanları eğitmesi ve onlara iş bulmalarında yardımcı olması. Aşağıdaki linkten Goodwill’in iş bulma servisi hakkında bilgi alabilirsiniz:
http://www.goodwill.org/find-jobs-and-services/
Ayrıca online veya yüzyüze eğitimlerle iş arayanların niteliklerini geliştirmeyi amaçlamaktadır. Eğer iş arıyorsanız, size en yakın Goodwill mağazasına gidip, iş arama / bulma hizmeti veren şubelerini öğrenip müracaat edebilirsiniz. Ya da online olarak bu şubeleri öğrenip telefonla bilgi alabilirsiniz.
http://www.goodwill.org/find-jobs-and-services/get-training/
Bu arada siz kendiniz de evde kullanmadığınız eşyaları Goodwill’e bağışlayabilirsiniz. Bir tane kalem bile bağışlasanız karşılığında fatura tarzı bir fiş isteme hakkınız var. Bu fişe de bağışladığınız eşyanın piyasa değeri olarak uygun gördüğünüz bir rakamı yazabilirsiniz. Bu bağış fişlerini biriktirip, yıl sonunda muhasebecinize verirseniz, yıl sonu vergi iadenizi hazırlarken bağışlarınız bölümünü vergiden muaf tutacaktır böylece üç beş kuruş da olsa daha fazla vergi iadesi almanız mümkün olacaktır.
Aşağıdaki linkten bir inceleme yapabilirsiniz:
https://www.charitynavigator.org/index.cfm?bay=content.view&cpid=40
Eğer yıl sonu vergi iadelerini kendiniz yapıyorsanız, bağışları nasıl ekleyeceginizi bir muhasebeciye sorup öğrenebilirsiniz.
Amerika’daki en büyük 50 kar gütmeyen gönüllü kuruluşun listesini aşağıdaki linkte bulabilirsiniz:
http://www.forbes.com/top-charities/list/#tab:rank
Bu organizasyonlar içinde binbir türlü faaliyet göstereni var. Ama hepsinin ortak olduğu nokta kar amacı gütmüyor olmaları ve kazandıkları paraları ihtiyacı olanlara ulaştırıyor olmalarıdır. Ancak her ne kadar kar gütmeyen kuruluş statüsünde olsalar da, her gönüllü kuruluşta olduğu gibi bu kuruluşların da faaliyetlerini didik didik inceleyen, açıklarını bulan ve de aldıkları paraları nerelere harcadıklarını sorgulayan, onları mercek altına alan özel veya devlete ait kuruluşlar veya meraklı şahıslar vardır. O nedenle Amerika’da bu kuruluşların aleyhine çok soruşturmalar açılmıştır. Mesela Goodwill’de üst düzey yöneticilerinin ücretlerinin çok yüksek olması sorgulandığı gibi aynı şekilde özel bir yasadan yararlanıp, engelli işçi çalıştırıp, bu engelli işçilere bu özel yasanın ışığında minimum ücretten daha az ücret vermeleri de eleştirilmiştir. Yine de çok büyük açıkları yakalanmadığı için bu bulgular faaliyetlerini engellememiştir.
Bizim ülkemizde de yavaş yavaş ikinci el eşya satan mağazalar çoğalmaya başlıyor. En güzel tarafı bu eşyaların çöpe gitmeyip değerlendirilmesi. Ancak bizim ülkemizde sosyal dayanışma fazla olduğu için genelde insanlar zaten kullanılabilecek durumdaki eşyalarını bir tanıdıklarına verirler atmayı düşünmeden önce. Bir mağazaya gidip satın alan az olur. Ya da bizdeki mağazalar ihtiyacı olanlara tamamen bedava hizmet verir.
Ikinci el eşya satan mağazalara gitmeyi utanılacak bir davranış olarak görenler bile var maalesef. Halbuki daha önce de belirttiğim gibi hiç umulmadık, çok değerli antika bir eşyayı çok ucuza alma ihtimaliniz de var. Bazen antikacılar bu dükkanları didik didik ederler. Sadece maddi durumu düşük olanlara hizmet vermezler yani, herkese açıktırlar.
Goodwill’de, 2015 yılında 312,000 kişi iş bulma servisinden yararlanmıs, 42,000 çalışan verdikleri eğitimlerden yararlanıp ücretlerini yükseltmiş, 2 milyon kişi eğitimlerden yararlanmış, 35 milyon kişi de online eğitim almıştır.
İbreti alem oldu Kul Ahmet’in ceketi
Meğerse tüm keramet ceketteymiş be Ahmet
Barış’a sorar isen sen bu yolda devam et
Yazinin başlarinda linki bulunan internet satiş mağazalarina bir göz atmayi unutmayin. Kimbilir belki de hayalinizdeki çanta dörtte bir fiyatina ordadir!
Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere. Bütün yazılarımızda olacağı gibi bu yazımızla ilgili de soru, öneri ve yorumlarınızı bize iletebilirsiniz. Ayrıca bize ulaşıp; eleman işe alma, iş arama, kariyer danışmanlığı ve yönetim danışmanlığı konusundaki hizmetlerimiz hakkında bilgi alabilirsiniz.
Esra Öziskender
Kurucu / Şirket Sahibi / Danışman / Gazeteci-Yazar / Şair
HRLink Consulting, Inc.
http://hrlinkconsulting.wixsite.com/hrlink
hrlink.consulting@gmail.com
(845) 652-0694
Bizi takip edin:
https://www.facebook.com/HRLinkConsultingInc/
https://twitter.com/HRLinkConsultin
https://www.linkedin.com/in/hrlinkconsulting123
YAZAR:
Esra Öziskender, 15 yılı aşkın ulusal ve uluslararası insan kaynakları deneyiminden gelmektedir. İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Çalisma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri bolümünden mezun olup, İsletme Fakultesinde yuksek lisans yapmistir, halen aynı üniversitede insan kaynaklari alaninda doktora egitimini sürdürmektedir. 2005 yılından beri Amerika’da kurulu kendi insan kaynakları danışmanlığı ve eleman bulma hizmeti veren şirketi HRLink Consulting’i işletmektedir. Türkiye’de de iş ortaklari bulunmakta ve Türk iş piyasasına da gerektiğinde hizmet vermektedir. Esra Öziskender uzun yıllardır cesitli Türk online gazetelerinde Amerika’daki günlük hayat, kariyer ve iş piyasaları üzerine yazılar yazmaktadır.

Dünyanın En Meşhur İki Şarkısı: Zilleri Çingirdat ve İyiki Doğdun



Oh zilleri çıngırdat, zilleri çıngırdat
Yol boyunca çıngırdat
Sürmek ne kadar eğlenceli
Üstü açık bir atlı kar kızağında
Zilleri çıngırdat, zilleri çıngırdat
Yol boyunca çıngırdat

Jingle Bells, dünyanın en çok bilinen şarkılarından biridir.
Sözleri James Lord Pierpont (1822–1893) tarafından yazılıp bestelenmiş ve ilk olarak 1857 güzünde "One Horse Open Sleigh" (üstü açık atlı kar kızağı) adıyla yayınlanmıştır. Genelde bir Noel şarkısı olarak kullanılsa da, aslında Şükran Günü'nde söylenmek için yazılmıştır.
Dünyanın en ünlü Noel şarkısının hikayesinin Boston’da başlaması bir tesadüf olamaz. Boston’un kârlı kışları çok meşhurdur, uzundur, bitmek bilmez, bazen usandırır, bazen dinlendirir ama Boston’un kişi cetindir. Ben de toplam sekiz sene Boston’da yaşamış biri olarak, Boston’a eski kârlı memleketim diyebilirim ve de Boston’u çok severim.
Jingle Bells karlı bir kış günü Boston civarında yazılmış ve sonra dünya çapında ünlü olup günümüze kadar her dilde bilinen, söylenen bir şarkı olmuştur. Jingle Bells’in güfteci ve bestecisi Boston’lu James Lord Pierpont’dur. Şimdi hepberaber tarihte ufak bir yolculuk yapalım. Kârlı kış kizagina binip geyiklerin peşinden Boston’a gidelim.
James Lord Pierpont’un babası John Pierpont (1785–1866), Massachusetts eyaletinin Boston şehrinde Unitarian Kilisesinde papazdı. Mary Sheldon Lord ile evliydi (1762–1813), ve kendisi bu arada John Pierpont Morgan’in amcasidir. John Pierpont Morgan, daha sonraları çok başarılı bir şirket olarak hala günümüze kadar devam eden, J.P. Morgan & Şirketlerinin kurucusu, dünyaca ünlü bir finanscidir.
John ve Mary’nin altı çocukları vardı. Bunlardan birisi Zilleri Cingirdat şarkısının yaratıcısı James Lord Pierpont’dur. 25 Nisan 1822 – 5 Ağustos 1893 yılları arasında yaşamıştır.
Massachusetts eyaletinin Medford kasabasında, High Caddesinde yürürken su tabela ile karşılaşırsınız: Zilleri Cingirdat şarkısı burda yazılmıştır.

O zamanlar Medford’da o zamanki adıyla Salem Caddesinde üstü açık kar kizaklarinin yarışmaları yapılırdı. 19. Yüzyılda bu yarışlar halkın büyük eğlencelerinden biriydi. Şarkının ilhami da bu yarışlardan gelmiştir. Şarkı Medford’da bir barda bestelenmistir. O zaman yapılan yarışlardan bir görüntü:

James Lord Pierpont sık sık evini terk edip, o zamanlar çok popular olan Kalifornia’daki Gold Rush denilen altın arayışına gidiyordu. Bu uzun gidişlerinde de eşini ve üç çocuğunu babasına teslim ediyordu. Karısı vefat edince ikinci evliliğini yaptı ve ilk evliliğinden olan çocuklarını babası büyüttü. Bu arada James Lord Pierpont müzik besteciliginin yanında gençliğinde deniz kuvvetlerinde çalışmış, Kaliforniya’da altın ararken bir şirket kurmuş, ayrıca dükkânı yanana kadar fotoğrafçılık yapmıştır. Ikinci evliliğini Georgia Eyaletinin Savannah şehrinde yaptı ve evlendiği karısı belediye başkanının kızı idi. Daha sonra Pierpont şehrin müzik direktörü oldu. Ikinci eşinden de dört çocuğu olmuştur. Bunların içinde iki çocuğundan biri doctor öbürü yazar olmuştur. Bu gelişme sonrası kendi bestelediği Zilleri Cingirdat şarkısı Savannah’in Noel Şarkısı oldu.
1857’nin Ağustosunda Üstü Açık Bir Atlı Kar Kızağı isimli şarkısı Boston’da ilk defa yayınlandı. Ve ilk defa Savannah, Georgia’da Şükran Günü bir okuldaki bir konserde çalındı ve söylendi. Fakat bu zamanlar şarkının meşhur olduğu zamanlar değildir. Yıllar içerisinde şarkı yayılarak dünya çapında ünlü bir melodi haline gelmiştir.
Şarkı bestelendikten 115 yıl sonra, 1965’te, Zilleri Cingirdat şarkısı, Gemini misyonu ile uzaydan dünyaya yayını yapılan ilk şarkı olma özelliğindedir ayrıca.
Sıradan ve hayatında büyük iniş çıkışlar yaşayan bir müzisyenin, kârlı bir kış günü, kar kızakları yarışlarından esinlenip, Şükran Gününde söylenmek üzere bestelediği bir şarkının, yıllar sonra bütün dünyada en çok çalınan ve bilinen bir şarkı olacağını kim bilebilirdi? James Lord Pierpont, Florida eyaletinde, oğlunun evinde vefat etmiştir ve mezarı iç savaşta ölen kayınbiraderinin yanındadır. Çocukları yıllarca şarkının telif haklarının korunması için büyük çaba vermişlerdir.
Iyiki Dogdun


Gelelim ikinci dünyada en çok bilinen şarkının yani bir yaşgünü şarkısının hikayesine:
1998 Guiness Rekorlar kitabına göre, Iyiki Doğdun yani Happy Birthday şarkısı Ingilizce dilinde en çok söylenen şarkıdır. Şarkı en az 18 dile çevrilmiştir. Iyiki doğdun şarkısının melodisi original olarak “Hepinize Gunaydin” şarkısından gelmektedir. Hepinize Günaydın şarkısı 1893 yılında Amerikalı iki kızkardeş tarafından bestelenmistir (bu konuda karşıt görüşler olmasına rağmen su ana kadar en çok rağbet gören görüş budur.) Kızkardeşlerin ismi Patty Hill ve Mildred Hill’dir. Iki kızkardeş de hiç evlenmemislerdir. Bir üçüncü kizkardesleri daha bulunmaktadır. Babaları da bir müzik bestecisi idi.
Patty Hill, Kentucky eyaletinin Lousville kasabasında bir anaokulunda Müdürdü. Kızkardeşi Mildred da piyanist ve besteci idi. Her ikisi de çocuklara yeni öğrenme metodları yaratmakla ünlü idiler. Hepinize Günaydın şarkısını çocuklar tarafından kolay soylenebilsin diye bu iki kızkardeş tarafından bestelenmistir. Bu şarkıya Iyiki Doğdun liriklerinin tam olarak ne zaman katıldığı bilinmemekle beraber su anda bilinen şekli ile ilk defa söylenmesi 1912 olarak tarihe geçmiştir.
2016 yılına kadar şarkının telif haklarını Warner Chappell firması elinde tutuyordu. 2016 yılında şarkının telif hakları kaldırılarak şarkı halka ait hale getirilmiştir. Daha önce bu konuda firmalar tarafından açılan davalar da $14 milyon dolar ödenmek sureti ile kapatılmıştır.
Bu seferki yazımda biraz tarihe yolculuk ettik. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere. Soru, yorum ve önerilerinizi iletmeyi unutmayın. Sirketlerinize eleman buluyoruz, kariyer arayislarinizda destek oluyor, insan kaynakları ve iş danışmanlığı yapıyoruz, Turkiye’den Amerika’ya gelmek isteyen yatırımcılara yardımcı olmaya çalışıyoruz.
Bol müzikli günler. Müzik ruhun gıdasıdır.
Esra Öziskender
Şirket Kurucusu / Danışman / Gazeteci – yazar / Şair
HRLink Consulting, Inc.
http://hrlinkconsulting.wixsite.com/hrlink
hrlink.consulting@gmail.com
(845) 652-0694
Bizi takip edin:
https://www.facebook.com/HRLinkConsultingInc/
https://twitter.com/HRLinkConsultin
https://www.linkedin.com/in/hrlinkconsulting123

DARICA Dergisi Roportaji

Röportaj: Müzeyyen Topçu TAN

Bu ay ki konuğumuz dünyanın dört bir yanından insanları kendine çeken, özgürlükler ülkesi Amerika BirleşikDevletleri’nden …
Türkiye’de ki kariyerini tamamladığını düşünüp, yurt dışı tecrübesi için gittiği Amerika’da kendi şirketini kurup, başarılara imza atan Esra Öziskender ile Amerikada yaşamanın avantaj ve dezavantajlarını konuştuk.

Esra Hanım, kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Karabük doğumluyum. İlkokulu Hendek – Sakarya’da, Liseyi Kadıköy İstanbul Anadolu Lisesi’nde okudum. İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümünü bitirdikten sonra gene aynı üniversitede, İnsan Kaynakları yüksek lisansı yaptım. Halen Çalışma Ekonomi’sinde doktora ögrencisiyim. Yaklasık 20 yıllık bir insan kaynakları deneyimim var, bunun 10 yılı Türkiye’de özel sektörde, yerli ve yabancı firmalarda, 10 yılı da Amerika’da çeşitli firmalarda geçti. Bir yandan da, 2005’den beri kendi şirketimi idare ediyorum. İnsan kaynakları danışmanlığı ve eleman bulma hizmeti veriyorum.

Neden Amerika?
Türkiye'de kariyerimde gelebilecegim en üst noktaya geldiğimi düsünüyordum ve bundan sonraki adım yurt dışı iş tecrübesi olabilirdi. Son işyerimde, işim gereği 11 ülkeye seyahat etmistim. Amerika dahil. Insan kaynaklari alanındaki birçok yenilik de oradan geliyordu. O nedenle Amerika'da yaşama ve calışma tecrübesinin Avrupa'ya nazaran daha degişik olacağını düşündüm. Aslında geldikten sonra, düşüncelerimde haklı olduğum da ortaya çıktı çünkü burada sadece Amerika'daki iş tecrübesine önem veriyorlar. Avrupa veya diğer dünya ülkelerindeki iş tecrübelerini takdir etmekle beraber, burada iş tecrübesi olmadığı müddetçe hep bir eksiklik oluyor. Buradaki iş yapma sistemi ve iş alışkanlıkları gerçekten cok kendine özgü. Bir de gözlemlediğim en önemli olay teknolojiyi bütün dünyaya satıyorlar ama kendileri önce bütçelerini düsünüyorlar, Mecbur kalmadıkça sistemlerini cok fazla yenilemiyorlar. Bu bağlamda cok gelenekci bir toplum. Mesela inşaat sektöründe halen daktilo ile doldurulan formlar vardır. Elektronik daktilosu calıştığı müddetçe, firma bu formu bilgisayar ortamına aktarmıyor. Buna karşılık mesela Turkiye'de gercekten ihtiyaç olup olmadığına cok fazla bakılmaksızın yeni teknolojileri şirkete uyarlamakta cok daha hızlı davranıyorlar.


Sizce Amerika’nın dünyanın dört bir yanından insanları kendine çekmesinin sırrı nedir?
Özgürlükler… Burası bir özgürlükler ülkesi. Dilediğiniz herşey olabilirsiniz yasal sınırlar içerisinde ve de kendinize ve çevrenize zarar vermeden tabi ki. Karışanınız, görüşeniniz olmaz. Kimse size takip edip dedikodunuzu yapmaz. Kimse sizin hayatınıza burnunu sokmaz. Son derece özgür ve rahattır insanlar. Bir de burdaki yaşam diğer ülkelere göre daha relax bir yaşamdır. Herşey rahatlık ve insanların rahat etmesi üzerine kurulmuştur. Az bir gelirle bile lüks ve rahat bir hayata kavuşabilirsiniz. Bir garson maaşı ile aile gecindirip, güzel bir evde oturup, güzel bir araba alabilirsiniz. Dünyanın birçok ülkesinde bu mümkün değildir. Ayrıca insanlar birbirlerini yaptıkları işlere göre küçük görmezler. Bu da göçmenlere büyük rahatlık verir. Ama bu özgürlük ve rahatlığın olumsuz yanı yaşlanınca ortaya çıkar. Dünyanın en yalnız yaşlıları bu ülkededir. Kimse ilgilenmediği için çok fazla yaşlı bakım evi vardır. O nedenle göçmenlerin büyük çoğunluğu yaşlandıktan sonra kendi ülkelerine geri dönerler.

Amerika’ya taşınmak isteyenlere neler tavsiye edersiniz?
Bir kere her isteyen Amerika’ya taşınamıyor. Öncelikle oturma ve/veya çalışma hakkının olması lazım ya da öğrenci vizesi ile gelmesi lazım. O nedenle öncelikle kısa süreli bir seyahat düzenleyip gelip bir bakmalarını öneririm. Davulun sesi uzaktan hoş gelir. Gidip görmeden taşınmak bazı kültür şokları yaratabilir. Gerçi artık günümüzde internet ve medya sayesinde hemen hemen her bilgiye ulaşmak mümkün. Eskisi gibi illaki giden birilerini bulup bilgi almak gerekmiyor, dünyamız küçüldü. O nedenle internet üzerinden de kapsamlı bir araştırma yapılabilir. Amerikan hükümeti her sene yeşil kart çekilisleri ile dünyanın her yanındaki göçmenlere oturma ve calışma izni veriyor. Bu çekilişlere katılmak mümkün ancak çok katılım olduğundan çıkma şansı da düşük. Ben 11 kere katılıp hala cıkmayanları tanıyorum mesela. Ama ilk seferinde cıkanlar da var. Tam bir kumar yani. O nedenle eğer elinizde oturma ve çalışma izni yoksa diğer yollarla gelseniz bile bu ekonomik kriz ortamında uzun sürede tutunmanız mümkün olmayacaktır.

Amerika’daki Türklerin iş ararken en çok karşılaştıkları sorunlar nelerdir?
Türklerin diğer tüm göçmenler gibi ilk problemleri yasal statü problemi tabi ki.

En büyük problemi H1B dediğimiz çalışma vizesi alacak bir sponsor firma bulma konusunda yaşamaktadırlar. Eğer hali hazırda vatandaş veya yeşil kartlı değillerse… İkinci problem deneyimlerin transfer edilememesidir. Özellikle Türkiye veya Avrupada iş deneyimine sahip olmuş adaylar buraya geldiklerinde %90 iş hayatına hemen hemen sıfırdan tekrar başlamak zorunda kalıyorlar. Bu durumdaki adaylara benim tavsiyem mütevazı olma etkeni diyeceğim. Kendilerini bunun geçici bir süreç olduğuna alıştırmaları ve birkac yıl tecrübe kazandıktan sonra Amerikan piyasasında kendilerine daha uygun islere yönelebileceklerine inanmalarıdır;.

Üçüncü problem Amerikada iş arama tekniklerini çok iyi bilmeyip, Türkiye’de iş aradıkları gibi iş aramaya kalkmalarıdır. Hedefe yönelik resume (özgeçmiş) yazmalar gerekiyor. Genelde adaylarımız tüm deneyim ve bilgilerini biraraya getiriyorlar ancak resumeye baktıgınızda bir bütünlük göremiyorsunuz. Bunda iki etken var birincisi bizim ülkemizde uzmanlaşmadan ziyade işletmenin her alanından anlayan çalışanların daha makbul olması ikincisi de Türkiye’de resume deyince hedefe yönelik resumeden ziyade tüm geçmiş eğitim ve deneyimlerin biraraya getirilmesidir. Ayrıca okullarda bilinçli bir kariyer yönlendirilmesinin daha okurken yapılamaması adayların ileride bocalamalarına sebep oluyor. Ben çok Türk adaya rastladım ki mezun olup bir iki sene iş deneyimleri olmalarına rağmen hala daha hangi konuda uzmanlaşacaklarına karar verememişlerdir. Genelde Amerikalı adaylarda bunu görmüyorsunuz

Dördüncü problem, dil problemi tabi ki. Her ne kadar yabancı dille eğitim veren okullardan da mezun olsalar günlük hayatta çok kullanmadıkları için bir akıcılık olmuyor bu nedenle bazı adaylar eğer şartları müsaitse önce dil problemini halletmeye yönelip, İngilizcelerinin akıcı olduğuna inandıklarında iş aramaya başlıyorlar.
Networking eksikliği, Networking bizim ülkemizde daha değişik genelde tanıdıklarla eş dostla yapılan bir networking var. Burda ise eğer ortak bir payda yaratabiliyorsanız hiç tanımadığınız insanlarla da networking yapabilmeniz çok doğal karşılanıyor.
Türk adayların iş aramaya başlamadan önce piyasayı iyi tanımaları, iyi bir kariyer planına sahip olmaları, Amerika’da ne yapmak istediklerini iyi değerlendirmeleri, Türkiye’ye dönüp dönmeyi düşünmediklerine göre bir kariyer planı cıkarmaları, gerekirse iki veya üç değişik resume ile hedeflere yönelik olarak iş aramaları gerekiyor.
Bu konularda biz de adaylara destek oluyoruz.

Amerika’daki hayat ile Türkiye’deki hayatın en belirgin farklılıkları nelerdir?
Türk halkı sosyal hayat odaklı yaşar. Bizim için aile, eş, dost, arkadaşlar, çevremiz cok önemlidir ve toplum tarafından saygı duyulmak, kabul görmek, iyi bir çevreye sahip olmak da çok önemlidir bu bağlamda. Ancak Amerika’da hayat iş odaklıdır belki de kapitalizmin beşiği olmasından dolayı böyle. Akşam saat 21.00’de yatan Amerikalılar çoktur mesela. Ben bu saatte yatan herhangi bir Türkle tanışmadım henüz. Türklerin bir işten önce bir de sonra hayatı olur. Hayatı doya doya yaşarlar, yaşamaya çalışırlar. Amerikalılar için haftanın beş günü sadece iş vardır hayatlarında. Ancak Cuma akşamından başlayarak Pazartesi’ye kadar biraz relax olup eğlenceye ve dostlara, akrabalara, aileye ve sosyal aktivitelere vakit ayırırlar. Ben bunu böyle söylediğim zaman Türkiye’deki arkadaşlarım “ne var yani biz de hafta içi calışmaktan başka birşey yapmıyoruz” diyorlar. Haklılar da biz çok çalışan bir milletiz ancak bu farkı anlatmak çok zor. Amerikalılar hakkaten hafta içi işten başka hiçbirşey düşünmüyor. İşten geliyor, gazetesini okuyor, yemeğini yiyor, biraz televizyon seyrediyor ve erkenden uyuyor ki sabah erken ve dinç kalkabilsin. Yıllar önce ben daha taşınmadan daha önce gelip burda yaşamış olanlara sorardım Amerika nasil bir yer diye. Amerika robotlar ülkesi derlerdi. Orda işten başka birşey yok. Sabah akşam robot gibi calışırlar. Tabiki o kadar abartılı bir şekilde değil ama burası şirket gibi yönetilen bir ülke olduğundan iş hayatı herşeyden önce gelir. Önce iyi bir işiniz ve geliriniz olmak zorunda yoksa kendinizi her an sokakta ve kimsesiz bulabilirsiniz. Bizdeki gibi akraba bağları çok kuvvetli değildir, bireysel yaşarlar, bunun sonucunda da başlarına bir felaket gelirse çoğunlukla tek başlarına ayakta kalmak zorundadırlar.

Amerika’da yaşamanın en zor tarafı nedir?
Kendi kültürünü koruyabilmek. Hem Amerikalı olmaya çalışıyorsun hem de kendi kültürünün kimliğini kaybetmemeye çalışıyorsun. İşte bu çok zor. O nedenle belli yetişkin olarak göç eden birçok insan bu konuda çok bocalar ve hep iki ülke arasında kalır. Ne tam olarak Türksünüzdür artık ne de tam olarak Amerikalı… Ayrıca çocuklara Türk kültürünü öğretmek, sürekli Türkçe konusmalarını sağlamak, örf ve adetlerimizi öğretmek çok zordur. Sırf bu yüzden vatanına geri dönen çok insan vardır. Bir de tabi Türkiye’ye çok uzak olması. Bir Avrupa ülkesi gibi 3-5 saatlik bir uçuşla gitmeniz mümkün değil. Çok uzun bir uçak yolculuğu ve çok pahalı bir seyahat planı yapmanız lazım. Hele ki dört kişilik bir aile iseniz 5-6 bin doları gözden cıkaracaksınız bir seyahat için. O nedenle Avrupalı göçmenlere nazaran Amerikalı göçmenler seyrek seyahat ederler ülkelerine.

Amerika’da yaşamanın güzel tarafları nelerdir?
Daha önce bahsettiğimiz gibi özgürlük, rahatlık, doğal güzelliklerinin çok fazla ve çok güzel korunmuş olması mesela burası bir milli parklar cennetidir. Herşeye kolayca erişebilirsiniz. Teknolojiyi dünyaya satan ülkedir. Hayat burda ucuzdur. Herşeyin hem en pahalısı, hem de en ucuzunu bulabilirsiniz. Toplumsal sınıf farklılıkları en azından yüzeysel olarak kalkmıştır. Sizinle hangi sınıfa ait olduğunuz için değil, kim olduğunuz ve görüşleriniz için sohbet ederler, dikkate alırlar. İnsanlar çok rahat ve doğaldır, fazla gösterişi sevmezler ve ilgilenmezler. O nedenle bu rahatlık bazen giyim kuşamına çok düşkün olan Avrupalılar tarafindan eleştirilir. Mesela pijamasının üstüne montunu giyip markete alışverişe giden bir Amerikalıya rastlamak çok olağandır burda. Eğitim – öğretim imkanları sınırsızdır ve her yaşta bu imkanlardan yararlanabilirsiniz. Kendi işinizi yapmak kolaydır ve devlet çok destek olur. Her türlü kaynağa ulaşmak mümkündür ve kaynaklar çok fazladır.

Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederiz, Esra Hanım.

Ben teşekkür ederim. Daha fazla bilgi almak isteyen veya iş ve eleman arayanlar, Amerika veya Türkiye’de bize basvurabilir. İstanbul’da da bir şubemiz var.

HRLink Consulting, Inc.
hr.link@yahoo.com

HRLink Consulting, Inc.

http://hrlinkconsulting.wixsite.com/hrlink
hrlink.consulting@gmail.com

https://www.facebook.com/HRLinkConsultingInc/
https://twitter.com/HRLinkConsultin
https://www.linkedin.com/in/hrlinkconsulting123