Featured Post

Yeşil Kart Bir Çözüm müdür?

YEŞİL KART BİR ÇÖZÜM MÜDÜR? Üniversite’de iken daha çok okey, tavla oynamak için öğrencilerin gittiği bir kahvehane vardı. Orada bir ark...

Friday, June 2, 2017

KAÇAK



(Resim: Kaçağa benziyor muyum?)
“Göçmenlik deyince bunun yasalı veya gayri meşrusu olmaz. İnsanlar bu ülkeye Kızılderililer zamanında geldi ve göç etti. Kimse yasa dışı degil. Herkes bu ülkeye göç edebilmeli.” Linda Ronstadt (Amerikalı müzisyen)
Bu yazimda hepimizin bildigi ve hepimizin en az bir kişi tanidiği Kaçak Göçmenler konusunu ele alacağım. Kacak kelimesi ne kadar rahatsız edici olsa da bir o kadar gerçek. Aynen Dr. Kimball – Kaçak dizisinde olduğu gibi bu arkadaşlarımız da aslında Amerikan Hükümeti ile bir kovalamaca oynuyorlar. Sonunda kimin kazandığı ise belli değil. Amerikan Hükümeti mi kazanıyor yoksa kaçaklar mı bilemiyorum. Çünkü bütün bu kovalamacanın sonunda artılar da oluyor eksiler de her iki taraf için, sanki bir danışıklı dövüş gibi adeta.

Kaçak kelimesinin göçmenlik yasasındaki tanımı “Undocumented” yani gerekli yasal belgeleri olmayan kişi. Aslında birçok yasal tanımı var. Hepsinin kullanıldığı yerler ayrı ancak hepsi aynı kapıya çıkıyor: “Amerika’da gerekli yasal oturma ve çalışma izni bulunmadan bulunan diğer ülke vatandaşları.”
• İllegal Alien / İllegal İmmigrant
• İrregular immigrant/migrant/alien/worker/resident
• Undocumented immigrant/migrant/alien/worker/resident
• Paperleşs immigrant/migrant/alien/worker/resident
• İmmigrant “without immigration/legal statüs”
• Out of statüs immigrant/migrant/alien/worker/resident (Kaynak: Wikipedia)

Eğer ülkeye yasal yollardan giriş yapılmış ancak sonradan kaçak durumuna düşülmüşse ilerde bir şekilde yasal duruma geçme olasılığı var. Ancak kaçak yollardan yani yasal evraklar – vize olmadan giriş yapılmışsa (eskiden çok yapılan gemiden kaçmak gibi), göçmenlik avukatlarından öğrendiğim kadarıyla kesinlikle bu kişiler yasal duruma geçemiyorlar ya da çok zor oluyor ve çok uzun yıllarını alıyor (bazı hafifletici nedenler varsa, tabi bunların hepsi göçmenlik hukuku konusu olduğu için ve benim de alanımın dışında olduğu için detaylarına girmiyorum ama merak edenler bana yazarlarsa şirketimizin avukatlarına yönlendirebilirim.)

Hepimizin tanıdığı, bildidiği, sevdiği, etrafında böyle arkadaşları, akrabaları, tanıdıkları, arkadaşlarının arkadaşları mutlaka vardır. Dünyada en çok kaçak işçi çalıştıran ülke Amerika Birleşik Devletleri’dir. O yüzden artık bu durum bu ülkede kanıksanmış durumdadır.

ABD dünyanın en fazla kaçak göçmenine sahip ülkesi. 2017 verilerine gore ulkede 11,555,000 yasal olmayan göçmen var (ABD’nin nüfusu 321 milyon.) Hepsinin ayrı bir hikayesi var, hepsinin kendine göre haklı nedenleri var. Bu yazimda Turkiye’den gelip de kaçak duruma düşen arkadaşları inceleyeceğim icin onların sebeplerine bakalım. İşte bunlardan bazıları:

1) Türkiye’de iş bulamadım, aramaktan usandım, bulduğum en iyi işler asgari ücret seviyesinde idi ben de kapağı Amerika’ya attım, inşallah burda kendime güzel bir gelecek kuracağım, kendimi (ve varsa çoluğumu, çocuğumu ya da ilerde dogacak çoluğumu, çocuğumu) ve de Türkiye’de geride bıraktığım ailemi kurtaracağım.
2) Çocuklar için geldik biz buraya. Başka hiçbir şey için değil. Sadece ve sadece onların geleceği için. Burda çok daha güzel bir geleceğin onları beklediğini düşünüyoruz ve bu nedenle anne–babaları olarak biz onlar için hayatlarımızı feda ediyoruz. Sadece onlar için.
3) Bir kere gelmiş bulundum, sonra çok sevdim, alıştım ve ayrılamadım ama maalesef yasal durumumu da bir türlü sağlama alamadım, Türkiye’ye gitmeye korkuyorum çünkü bir daha geri gelemeyebilirim. O nedenle böyle iki ülke arasında kaldım işte. Ne oraya gidebiliyorum ne de burda yasal olarak kalabiliyorum. Açıkçası ne yapacağımı ben de bilmiyorum ama Allah büyüktür inşallah birgün bir çıkış yolu çıkacak.
4) Ben kaçak olacağımı bile bile geldim bu ülkeye. Yıllar önce bir arkadaşım da gelip kaçak duruma düşmüştü ama sonra bir anlaşmalı evlilik yaptı ve yasal oldu, şimdi çok güzel bir hayatı var. Ben de arıyorum inşallah bulacagim anlaşmalı evlilik yapacak birini ve kurtululacagim bu durumdan.
5) Okumaya geldim ama geri dönmek istemiyorum. Önce bir işe girmiştim fakat çalışma izni almadılar. Ben de geri dönmektense ne pahasına olursa olsun burda kalmaya karar verdim. Elbet birgün bir çıkış yolu bulacağım.
6) Türkiye’den çok soğumuştum, herşeyden çok bıkmıştım, kendimi buraya attım biraz ferahladım, geri dönmeyi düşünmüyorum, elbet bir çıkış yolu bulacağım.
7) Buraya tedavi için geldim, Türkiye beni hasta ediyor. Elbet burda yasal olarak kalmanın bir yolunu bulacağım.
8) Biz karı-koca Türkiye’de yaşamak istemiyoruz. Burda kalmak için ne gerekirse yapacağız. Paramız pulumuz var. Şimdilik yasallığımızı korumak için sürekli öğrenci vizemizi yeniliyoruz, gittiği yere kadar gidecek.
9) Amerika hep benim hayalimdi. Hedefim buraya kapağı atabilmekti. Sonrasını düşünmüyorum, elbet bir çıkış yolu bulunur.
10) Türkiye’de borç batağına saplandım, kendimi buraya attım, burda ne de olsa ne iş olsa yapıp para kazanmanız mümkün, çok şükür borçlarımı ödedim ama şimdi de kaçağa düştüğüm için geri dönemiyorum. Çünkü dönersem bir daha geri gelmem çok zor. O nedenle bir çözüm yolu arıyorum, inşallah bulacağım.
11) Türkiye’de başımdan üzücü olaylar geçti, uzaklaşmak ve unutmak, yeni bir hayata başlamak istedim. Burda aradığım hayatı bulacağımı ümit ediyorum.
12) Türkiye’de belli bir yaşın üzerinde iseniz ve halen evlenmemişseniz çevre baskısı çok fazla. Ortamdan uzaklaşmak istedim.
13) Türkiye’de yalnız bir bayanın rahatça yaşaması çok zor, dedikodu ve mahalle başkısı had safhada. Burda özgürüm, karışan, görüşenim yok, çok rahatım o açıdan, dönmeyi düşünmüyorum, kaçak olmaya da razıyım.
14) Zengin olucam ben, biliyorum bir gün olacak, parayı burda bulacağım, yasal durumumu da birgün halledicem inşallah.
15) Türkiye’de üniversiteyi kazanamadım, burda herhangi bir üniversite okuyup sonra da burda kalmanın yollarına bakıcam.
16) Türkiyede husumetli olduğum insanlar var, bana zarar verebilirler, uzaklaşmam gerekiyordu, en uzak ülkelerden biri de Amerika. Burda mutluyum, geri dönmeyi düşünmüyorum.
17) Ülkenin politikası ve gidişatından memnun değildim, burda yeni bir hayata başlayıp, aileme daha güzel bir gelecek sunmak istiyorum. Yasal olmak için ne gerekirse yapıcaz inşallah.

Bu liste böyle uzar gider… Bütün arkadaşlarımızın ayrı bir hayali, ayrı bir ümidi vardır. Birgün gerçekten herşeyin değişeceğine inanırlar yürekten ve bazıları için bu değişim gerçekleşir de. Ama bazıları için maalesef hiçbir zaman gerçekleşmez. Gerçekleşenler için de yıllar su gibi akıp gider. Bir bakarlar ki en az 10-15 yıl geçmiş bile hayallerini gerçekleştireyim derken ama gene de yılmaz, yorulmaz, çizdikleri yolda yürürler.

Şunu da unutmayalım, şu anda yasal ve başarılı olmuş birçok Amerikalı bir zamanlar kaçaktı!!! Arnold Schwarzenegger de bir zamanlar “undocumented” statüsünde idi! Aşağıdaki habere bakınız, orada bir zamanlar kaçak statüsündeki Amerikalı ünlüleri sıralıyor: http://www.foxnews.com/entertainment/slideshow/2010/12/09/celebrities-who-once-were-undocumented.html#/slide/salmawinnershot

9/11’den önce her 10 yılda bir özellikle Meksikalı kaçak göçmenler için Amerikan hükümeti af çıkarıyormuş. Tabi bu arada diğer göçmenler de bu aftan yararlanıyorlarmış. Ancak ikiz kulelerin yıkılmasından sonra herşey çok değişti biliyorsunuz. Artık öyle her 10 yılda bir af çıkmıyor. Çeşitli düzenlemeler var ama eskisi gibi genel bir af yok artık.

Kaçak arkadaşların çoğu niteliklerinin çok altındaki işlerde çalışmaya mecbur olduklarından aslında bu işten en çok Amerikan ekonomisi karlı çıkıyor. Gene de içlerinde şanslı olup kendi mesleğini yapma şansını bulanlar da var. Bu ülke kendi vatandaşları için bile artık çok zor bir ülke haline geldi ekonomik kriz nedeniyle o nedenle değil kaçak olarak bu ülkede bulunmak artık yasal çalışma ve oturma belgesine rağmen insanlar iş bulmakta çok zorluk çekiyorlar. O nedenle kaçak işçilik artık Amerika’da hiç ama hiç tavsiye edilmez. Bunun yaninda bu ulkede halen kacak olarak kalip, Amerikan vatandasligi olanlardan cok daha guzel isler yapip, cok daha guzel paralar kazananlar da var!! Bu da Amerika’nin bir cilvesi sanirim. Allah bir kere yuru ya kulum demeye gorsun, engel tanimiyor. Ama boyle olanlar cok ender tabiki. O nedenle bir kapagi atayim da nasilsa basaririm devri bitti artik.

Sağlıcakla kalın. Soru ve önerilerinizi bize yazın. İş arama ve şirketiniz için eleman arama / resume (CV) yazma / düzeltme konularında destek oluyoruz bilgi için emaillerinizi bekliyoruz.

Esra Öziskender
İnsan Kaynakları Uzmanı / Danışman / Gazeteci – yazar / Şair
HRLink Consulting, Inc.
(646) 660-0031
http://hrlinkconsulting.wixsite.com/hrlink
hrlink.consulting@gmail.com
https://www.facebook.com/HRLinkConsultingInc/
https://twitter.com/HRLinkConsultin
https://www.linkedin.com/in/hrlinkconsulting123
10 Mart 2017 Cuma

NEW YORK’TA REFERANDUM’DA SÜRPRİZ OLMAYACAK! | Bedri Baykam | 09.03.2017



Bu yazıyı aslında geçen hafta Amerika’dan yazmayı düşünmüştüm. Ama sayfamı izliyorsanız, bildiğiniz gibi daha acil bulduğum Trump’ın şaibeli Rusya ilişkileri hattını yazınca, Amerika notları bir hafta gecikmeli ulaşıyor elinize... Aklınızda olsun, bu olay yakın bir gelecekte Trump’ın felaketi haline dönüşüp yeni dönemin Watergate’i olabilir. İzlemeye devam edelim!

DOĞU YAKASININ HİKAYESİ
Washington, New Jersey ve New York, yani Doğu Yakası’nı içeren gezim, bir hafta sürdü. Esasında bunun 5 günü, New York’ta geçti. Bir sanatçı olarak gençliğimden beri beni en çok heyecanlandıran şehirdir “Büyük Elma”... Her sanatçıyı, her gösteri sanatçısını, her iş insanını en çok heyecanlandıran şehirdir... Yazının sonunda bu nedenlerle New York’a ayrı bir paragraf ayırırız. Ama bunun öncesinde, şu meşhur “referanduma doğru” günlerinin oralarda nasıl yaşandığını size aktarmak isterim.

MUSTAFA BALBAY VİZESİNİ GECİKTİRİNCE...
Washington DC ve New Jersey konuşma davetlerim orada faaliyet gösteren Türk Vatanseverler Birliği tarafından yapıldı, organizasyonu onlar üstlendi. Son derece candan dostlarla bir arada olduk. Birliğin Başkanı Murat Kutluğ, Gönül Messana, Zeynep Mc Gowan, Varol Akcin son derece yakın davrandılar ve güzel bir iş çıkardılar. Panellerin moderatörlüğünü, İstanbul’dan beraber seyahate çıktığımız Gülgün Feyman yaptı. Aslında her iki konuşmada sevgili değerli dostum Mustafa Balbay’ın yanımda olması lazımdı ama vize sorununu zamanında aşamadığından son anda bir sürprizle bu turneye katılamadı. Fakat kendisinden yine de beni yalnız bırakmamasını rica ettim ve Mustafa bu faaliyetlere zamane elektronik/dijital yöntemleri ile bir ekrandan katıldı. Böylece hem kendisini duymak isteyenleri mutlu etti, hem de beni kırmadı. Mustafa ile çok sık görüşmeyiz ama birbirimizi çok severiz. Cumhuriyet sayfalarından başlayan dostluğumuz hep gelişerek gitti, ardından Mustafa da CHP kadrolarına katılınca, bağlarımız ve dayanışma hatlarımız biraz daha sıklaştı. Ardından da maalesef Ergenekon yılları geldi. Mustafa’yı, koğuş arkadaşı Tuncay Özkan’ı ve daha nice aydın dostumuzu haksız yere FETÖ kumpası ile özgürlüklerinden ve ailelerinden koparan... İşte o yıllar, aramızdaki bağları en güçlendiren dönem olarak kaldı. Arkadaşlarımın bu şekilde aramızdan alınmasına isyan eden sayısız Atatürkçü’den biriydim. “İçim Parçalanıyor” başlıklı bir sergi açmıştım 2010-11’de... Orada tüm aydın dostlarımın, kardeşlerimin bu parçalanmak istenen yurdumuzda resimlerini yaptım. Aralarında tabii Mustafa da vardı... Silivri’de onları ancak uzaktan görüyorduk, selamlaşıyorduk. Kavramsal sarılmalarımız vardı. Bundan yalnız 1,5 yıl önce HSYK Baş Müfettişi bir beyefendiden öğrenecektim ki, o yıllarda, şimdi FETÖ tutuklusu olan Ali Fuat Yılmazer, can dostlarım hakkında yazılan uydurma fezlekeleri benim içinde kaleme almış; hayatta hiç tanışmadığım, hatta adını duymadığım alakasız kişilerle beni kağıt üstünde buluşturup en inanılmaz uyduruk hikayeleri yazmış da yazmış.. O belgeyi elimde tutarken, insanlık adına utandım... O rezil ve utanılası günlerde her an başımıza gelebileceğini bildiğimiz bu sahte davalar, meğer tam teğet geçmiş ve ben de arkadaşlarımla hücre ve ya koğuş komşuluğunun eşiğinden dönmüşüm.
Neyse, pardon, içimden geldi anlattım size o hüzünlü Silivri buluşmalarımızın eksenini... Biz dönelim Amerika’ya...

AMERİKALI TÜRKLERİN AKLI FİKRİ REFERANDUM!
Ben de daha önce onlardan biriydim. Yani “Amerikalı Türk” denen insanlardan biri sayılabilirdim. Çünkü 1980-1987 arası California’da yaşadım (Tabii Türk pasaportuyla). Yurt dışında yaşayan Türkleri, Türkiye’de yaşayan Türkler küçümsemeyi severler. “Ne yaşıyorsak, zaten biz yaşıyoruz”- “Onlar ne anlar ki?”- “Sana ne kardeşim, senin umurunda mı sanki?”- “Onlar zaten bizim sorunlara Fransız” cümleleri sık sık kullanılır. Bu tavrın arkasında, yurt dışında yaşayan Türklerin, ister “Almancı”, ister “Amerikanyalı”, ister “Frenk” olsun, kendi çıkarlarını düşünerek göç etmiş şanslı ve ego dolu birer insan olduğu önyargısı vardır. Bilinçaltında da olsa bu düşünce gelir yerleşir.
İşin esası farklıdır tabii... İster eğitim, ister iyi bir iş, ister aşk, hangi sebeple olursa olsun yurt dışında yaşamaya başlamış “gurbet Türkleri”, aslında akrabaları, arkadaşları ve akılları Türkiye’de kalmış insanlardır. Çoğu, ülkede yaşanan her gelişmeyi endişe içinde elinden geldiğince takip eder. Orada, Ankara’da, İstanbul’da, Yatağan’da, Alanya’da, Zonguldak’ta olamamak, her şeye anında müdahale edememek onları kahreder. Aslında yaşamdan çok fazla şey beklemezler. Ne kendi ülkelerinde, ne yaşadıkları yerde, kavga-savaş olmasın, huzur olsun, özgürlük olsun... İşte şu anda da Amerika’da yaşayan vatandaşlarımızın da en büyük derdi referandum. %80 civarında “HAYIR” oyu verme eğiliminde oldukları ve AKP’nin bunu durduramadığını, ABD’de zayıf olduğunu bilmesine ve birçok etkinlik düzenlemesine rağmen durumu düzeltemediklerini her yerden duydum. ABD’deki Türkler, inanın salt 16 Nisan’a odaklanmış olarak yaşıyorlar. Bu hafta sonu Cumartesi günü İstanbul’da Piramid Sanat’ta Avukat Celal Ülgen, yazar Ümit Zileli ve benim katılımımızla yapılacak olan “Referandum Sonucu neler getirebilir?” başlıklı panel, ABD’li Türklerin yoğun olarak izledikleri bir siteden naklen yayınlanacak...

WASHINGTON VE NEW JERSEY PANELLERİ
Washington’da ünlü National Press Club’de yapılan panelde önce Facetime’dan Balbay konuştu. Ardından ben Türkiye’nin adım adım hangi hatalara düşerek bu saçma ötesi yol ağzına sürüklendiğini anlattım. Şeriat propagandasını cezalandıran 163. maddenin 1990 ekseninde kaldırılması intiharından, solun inat ve ısrarla 1994 belediye seçimleri öncesi birleşmemesine kadar, sivil toplumun “biz hiçbir partiyi desteklemiyoruz” saçmalığından, iş dünyasının “AK Parti bizi AB’ye sokacak” saftirikliğinden, izlenilen edilgen siyaset yollarına kadar, her şeyi dile getirdim. Bir gün sonra Washington DC’den ayrılırken, Büyükelçiliğimizin önünde, işadamı Hüdai Yavalar ve American Turkish Society’nin Amerikalı heykeltraş Jeffrey Hall’a yaptırdıkları 2 metrelik etkileyici bronz Atatürk heykelini ziyaret ederek duygusal anlar yaşadık ve ardından kara yoluyla yeni hedefimize hareket ettik. New Jersey’deki buluşma noktamız Türk Ocağı idi ve yine coşkulu bir kalabalık vardı. Her iki günde de Gülgün Feyman başarıyla ekrandaki Balbay’ı, bizleri ve izleyicileri idare etti.

NEW YORK’TA SANAT VE SİYASET DURUMLARI!
Daha sonra New York’ta geçireceğim 4-5 güne geldi sıra. Graffiti sanatçısı, “Dünyanın en iyi artistiyim” lakaplı 40 yıllık arkadaşım Rene’nin evinde kaldım. Beni Brooklyn’e götüren Esra Öziskender’in sanal medya sayfası için benimle arabasının içinde yaptığı röportajı, şimdiye kadar 45 bine yakın insan izledi (Demek Türkler, umuda susamış olarak güzel sözler duymaya acıkmışlar!).
Çok önem verdiğim 20. yüzyıl başının ünlü sanatçısı Picabia’nın retrospektif sergisini New York Modern Sanat Müzesi’nde büyük keyifle gezdim. İtiraf edeyim, orada geçirdiğim 2-3 saat, Scope ve Armory Show sanat fuarlarından daha önemliydi benim açımdan. Ayrılmadan 2 gün önce ise sıra dev Columbia University’sinde verdiğim son konferansa geldi. Burada izleyicilerin yarısı Amerikalıydı ve İngilizce konuştum. Sorular ve tepkiler, Columbia’nın adına yaraşır düzeyde ve olgunluktaydı. Bu organizasyona yardım eden sorumlu dostumuz ise Yaman Erim’di. Konuşmamdan önce ve sonra Türk üniversite öğrencileriyle yakın temaslar yaptım. Son gecemde, New York’un başarılı Türk galerisi C24’teki açılışa katıldım ve böylece galeri sahipleri olan yakın dostlarım Maide ve Emre Kurttepeli ile, yine Türk ortakları Melih Doğan’ı görmüş oldum. Sonuçta yeni kalıcı dostluklar, tanışıklıklar ve umutlarla bir New York seyahati daha böylece kayıp gitti elimizden...

İKTİDAR KENDİ KENDİNİ “GÜVEN OYU” KAYBEDECEK DURUMA DÜŞTÜ!
Türkiye’ye ayak basar basmaz, hükümetin ve devletin illegal EVET baskısının uzantıları ile kuşatıldığımızı tekrar yaşamanın sıkıntısı vardı üstümde ve ...herkeste! İş dünyası bildiğiniz gibi, gerçekleri konuşmaktan korkan bir korkaklar grubu olarak ortada dolaşmaya devam ediyor. Mesela İstanbul Ticaret Odası Başkanı İbrahim Çağlar, EVET kampanyasını açıklarken “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini iş dünyası olarak desteklediğimizi açıklamıştık. Şimdi de geleceğimizin teminatı gençlerimizin, aydınlık yarınlara yelken açabilmeleri için bu sistemi iyice özümsemelerini hedefliyoruz. Gençlerimiz bu sayede en doğru kararı kendileri verecektir” diyebiliyor. Soruyorum iş dünyasına: Size dünyanın en iyi CEO’su olarak bile tanıtılsa, Yönetim Kurulu ve Murakıplar Kurulu denetimi olmadan şirketinizin her zerresini ve tüm geleceğini tek bir insana emanet ediyor musunuz?? Tabii ki HAYIR! O zaman bunu tüm ülke için nasıl isteyebiliyorsunuz?
Cumhurbaşkanı ise, kendisi ve partisi için son derece tehlikeli bir söyleme girmiş: “15 Temmuz’un yanıtı, 16 Nisan’da verilecek” diyebiliyor. Peki bu mantıkla yarın sandıktan HAYIR çıkınca, AKP ve Cumhurbaşkanı, 15 Temmuzculara mı yenilmiş olacak? Böyle mantıksız ve dayanaksız bir saçmalık düşünülebilir mi?.... Bu tavırla iktidar 16 Nisan’ı, kendisi aleyhine sonuçlanacak dev bir güven oyu kaybına dönüştürmekle meşgul, ve aralarında hiç kimse, zirveye bu doğruları söyleyecek, bu ikazı yapacak yüreğe sahip değil.